Cennet Ancak Kadınla Cennettir

Ertuğrul Özkök'ün bu röportajında geçen "teferruat" kelimesi röportaj transkripsiyonuna sadık kalınarak siteye aynen alınmıştır. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin muhtelif sohbet ve yazılarında da geçtiği üzere kelimenin aslı "füruat" olarak yazılmalıydı. "Füruat" ibaresi bilindiği gibi dinin usûlüne ait olmayan, fer'î meseleleri anlatmak için kullanılan bir ıstılahtır.

Türkiye'de bir süredir belirgin bir Alevi-Sünni gerginliği gözleniyor. Bunun kaynağı nedir?

Sık sık yanıma gelen arkadaşlar bilirler. Bu konunun potansiyel çatışma meselesi haline getirileceğinden endişem var. Hatta PKK'dan daha tehlikeli olabilir endişesinde olmuşumdur. Sivas'ta bu meseleyi kim kullandı bilemeyeceğim. Türkiye çok hassas dengeler üzerinde duruyor. Geçende, bir TV kapısında olanlar neydi bilemeyeceğim. Geçende bir yerde birisi bana istihbar ettiği bir şeyi intikal ettirmişti, bunu salahiyetli birisine verdim. Müsade buyursanız bunları tahsis etmeyeceğim.

Şimdi yeni sorunlar. Mesela cem evleri meselesi gibi.

Bağışlayın ama, cem evleri zaten vardı, yani yapıyorlardı. Bunu ne farklı yorumlamak doğrudur, ne de yeni çıkmış mesele gibi yorumlamak doğrudur. Bir taraftan Sünni geçinen keşinin yatıştırılması, bunların tansiyonlarının aşağıya çekilmesi şart. Diğer taraftan Alevi vatandaşların ne Cumhuriyet'ten evvel, ne Cumhuriyet'ten sonra katiyen gadre uğratılmadıkları, kendilerine anlatılmalı. Hatta denebilir ki, Cumhuriyet döneminde tekke ve zaviyelerin kapatılması meselesi söz konusu olunca cem evlerine dokunulmamıştır bu ülkede.

Ya Diyanet İşleri'nde Alevilerin de temsili meselesi?

Malumları olduğu gibi Diyanet İşleri, Atatürk Dönemi'nde kuruldu. İsmet Paşa Dönemi'nde de hiç ilişilmeden getirildi. Genel Müdürlük ölçüsü içerisinde devletin bir müessesesidir bu. Bu birinci yanı, ikinci yanı Mümtaz Soysal Bey'in dediklerine katılıyorum. Diyanet'te temsil esası yanlıştır. Alevilik bir mezhepse, yani Maliki, Şafi, Hambeli gibi bir mezhepse, Türkiye'de Şafi'lerin, Hambeli'lerin Maliki'lerden bir temsilcisi yor. Aleviler, eğer ''tarikatız'' derlerse, Kadiri'ler ve Nakşi'ler de derler ki, ''o zaman biz de temsil edilmek istiyoruz'', hatta ''resmi kıyafetiyle bizden biri gelsin oraya otursun'' derler. Bence bu da çok tehlikeli bir şey. Diyanet'in birleştiriciliğine, uzlaştırıcılığına güvenmek lazım, hepimizin müessesesidir.

Diyanet'e girme nasıl olmalı?

Diyanet'e girmek için devletin resmi okullarında okumak gerekiyor. Mesela imam hatibi okuyorsun imam oluyorsun, İlahiyat'ı okuyorsan imam, vaiz, müezzin oluyor veya Diyanet'te değişik görevleri geliyorsun. Diyanet herkesin girmesine müsaittir. Ama bir yol koymuşlardır oraya. Siz şu fakülteden mezun olacaksınız, sonra gireceksiniz. Ben bu fakültede okumak istemiyorum, ama bu fakülteler Cumhuriyet'in günümüzde demokrasinin müesseseleridir. Dünyanın her yerinde de böyledir.

Kadın hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Tabii bu çok şümullü bir mevzu. Bir yönüyle dedikoduya da açık bir mevzu. Böyle bir platformda tarzı telakkimi hülasa etme de epey zor. Bir manada kadın ve erkek ayırımı yapmıyoruz. Yani fiziki durum ayrılığı filan var. Bence kadın ve erkek bir hakikatin iki yüzü gibi olmalı. Kadınsız erkek, erkeksiz kadın olmayacağı ilk hilkatle ortaya çıkmış. Hazreti Adem'in kadınsız cennetteki ıstırabı ve kadınla bütünleşince, cennetin gerçek cennet olması da biraz işte bu iki varlığın bu çiftin beraber bulunmasına bağlıdır.

İslam açısından bakarsak...

İslam açısından bu meseleyi bakacak olursak. Efendimiz (sav), Kuran, Kuran'daki öğretiler kadını erkekten tefrik etmemiştir. Zannediyorum ifratlara tefritlere giriliyor, yani denge bozuluyor burada. Bu iki varlık bazı hususi yanlarıyla birbirinden ayrılırsa, mesela erkeğin fiziki gücü vardır, ama kadının da psikolojik gücü vardır. Ve bunu erkeğine karşı her zaman kullanabilir. Allah yaratırken, maddenin en küçük parçalarından kainatlara kadar, hatta madde karşısında anti madde koyarak, böyle bir birlik meydana getirmiştir. Ayırıma gerek yoktur.

Kadının rolü hakkında örnekler var mı?

Şimdi 14 asır evvel, o günkü toplum tarzı telakkileri içinde Batı'da kadına hiç yer verilmediği hatta ondan 5-6 asır sonra kadının ruhu var mı yok mu, şeytan mıdır, insan mıdır diye münakaşası yapılmasına karşılık, İslam'da kadın tam hayatın içindedir. Ayşe validemiz orduların başındadır. Hatta şimdikinden çok farklı olarak camilerde mahfil yoktu, kadınlar erkeklerin arasında saf bağlayıp dururlardı.

Niye önde değil de arkada?

Namazın kendine göre nezahat ifade eden bir yanı vardır. İnsanın orada mümkün mertebe, insani, cismani ve bedeni duygulardan tecerrüdü esası var yani. Buna kimsenin itirazı olmaz.

Kadın eli sıkma yasağı, örtünme gibi şeyler gerçekten İslam'ın özünde olan şeyler midir?

Örtü konusunda bir şey demeye hakkımız yok.Kur'an'ın içinde açık sarih naslar var yani. Bu mevzu bizim yorumlamamızın dışında kalıyor. Çünkü bu Allah'ın emridir. El sıkma mevzuu, kadınlarla oturup kalkma mevzuu hususlarında bir kısım prensipler objektif olarak ele alınmıştır. Sizler, bizler gibi insanlar hani el sıkıştığınız zaman veyahut ta işte kadın açık olduğu zaman içinizden bir şey gelmeyebilir. Hiçbir şey duymayabilirsiniz. Bir medeni insan bunu duymayabilir. Fakat çok değişik insanlar da olabileceği mülahazasıyla Kuran'ın bu mevzudaki prensipleri alimi şumuldur. Herkes nazarı itibara alınmıştır.

Yani kadınların başını örtmesi şart mıdır?

Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferuata ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.

Ama geçmişte türban meselesi yüzünden toplum neredeyse birbirine girecekti. Siz bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Temel meseleler varken, teferruatın kavgasını vermek zannediyorum üslup bakımından yanlış. Onları öne çıkartmak bir yönüyle diğer meselelerin önemsizliğini bir yönüyle ifade etmek gibi bir şey olur. İnsanlar yine işin başına geçsinler, başlarını açsınlar, belli bir dönem sonra kapatsınlar demek de değildir bu yani. Ondan da farkı bir meseledir. Dindeki başörtüsünün nereye konacağı meselesi çok iyi karlaştırılmalı evvela. Bir diğer yanı da birileri de bundan çok rahatsız olmamalı bence. Bu mozaik içinde toplumun bir kesimi olarak kabul edilmeli.

Yanlış hatırlamıyorsam ben, 1990'da falan bu türban olayı toplumu gerginleştirdiği zaman sizin mesajınız bu doğrultudaydı.

Belki aynı şeyleri söylemişimdir. Teferuata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana müteallik meseleleri çok geri plana atıyoruz. Yani birinin imanı vardır. namazı da vardır, belki hacca da gidiyordur. Fakat bu meselede farklı düşüyorsa, bu insan bunu hiç kabul etmemezlik demek, işte dördüncü plandaki bir meseleyi birinci plandaki meselenin önüne geçirme demek gibi bir şeyler oluyor.

Yalnız şöyle bir endişe var. Bütün bunlar takiyyedir. Ama yarın İslami düşünce esasları devlet yönetimi haline getirildiği zaman işte o dördüncü, beşinci derece sayılan şeyler insanlara zorla kabul ettirecek, başları zorla örttürülecek.

Bu İslam'ın esaslarını bilmemekten kaynaklanıyor olabilir. Eğer öyle bir yanlışlık yapılırsa, İslami öğretilere ters yapılmış olur bence. Bu İslam'ı, Müslümanlığı bilmeden yapılmış olur. Yani, Müslüman, isteyen başını kapatır. Müslümanlığın o mevzudaki bütün emirlerine riayet eder, bir başkası Müslümanlığa inanmıyorsa, ve ateistse, o insan hiçbir şeye inanmıyorsa, onu kendi anlayışıyla kendi hayat tarzıyla baş başa bırakacaksınız. Eğer İslam prensipleri toplumun hayatına taşınınca bu iş yapılacak şekilde endişe duyuyorsak işin o yanının İslam olmadığını bilmek lazım. O yan İslam değildir. Millete baskı yapma meselesi İslam değildir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.