Hoca'nın Hedefi Amerika İle Almanya
Papa ile konuşsanız ona ne söylerdiniz?
Dünyada bir küreselleşme yaşanıyor. İster kötülük ister iyilik adına bir yerde zuhur edebilecek bir şey hemen dünyanın değişik yerlerine muhabere (haberleşme) ve muvasala (yetişme, ulaşma) vasıtalarıyla yayılmasına mukabil bence daha müsamahalı olmalı. Dinlerarası diyalog biraz daha geliştirilmeli. Bugün Müslümanlığa sıcak bakan insanların, Garaudi'lerin yaptıkları şeyler, Maurice Bucaille'ların yaklaşımı geliştirilerek, ideolojileri kavga ile kabul ettirmeye son verilmesi lazım. Yine Bediüzzaman'ın yaklaşımıyla, ''medenilere galebe (üstünlük) ikna iledir, Bedevilere yapıldığı gibi icba (zorlama) ile değildir. ''mülahazalarını, eğer hüsnü kabul görecekse hatırlatmayı düşünürdüm.
Ama bunların altına zaten ''den, dan'' koyar Papa. Özel bir mesajınız yok mu?
Öteden beri kafamda alıp veremediğim bir husus vardır. İslam dünyaya, her şeye yetebilecek düşünce, inanç ve ibadet sistemi olması itibariyle ilk zuhur ettiği an Hıristiyanlık, İslam'ın çağrısına icabet edeceğine antikiteye sığınmış, Roma putperestliğini, Helenizmi imdada çağırmıştır. Bence Müslümanlıktan yararlanabilirdi. Müslümanlığa ait bir kısım dinamikleri alıp hayatına hayat katabilirdi. Böyle bir fırsat fevt etmiştir (kaçmıştır). Bu fırsatın bir kere daha fevt edilmemesini söyleyebilirdim.
Amerika Neden Müslüman Olmasın?
Peki Clinton'a ne söylerdiniz?
Aynı şeyleri tekrar ederdim. Tabii Clinton o kadar güçlü olabilir mi? Yani sözü belki Amerika çapında geçer, İslam'a orada bir yer vermesini, en azından bir demokratik mülahazayla İslam'ın belli bir kesime mal olma imkan ve fırsatını vermesini, o zemini hazırlamasını, en azından sinagog'a gittiği kadar, Yahudi takkesini başına koyduğu kadar, Müslümanlığa karşı da bir yeşil ışık yakmasını arzu ederdim.
Clinton Yahudi takkesi mi takıyor?
Evet başında sinegog takkesi vardır, bir çok fotoğrafında öyledir. Bütün Amerika başkanlarında vardır. Kennedy'nin dışında hepsinde aynı şeyi gördüm.
Bir konuşmanızda ''Allah neden bizim elimizle ABD'yi Müslüman etmesin?'' diyordunuz. ABD'deki tebliğ çalışmalarınız ABD yönetimine kadar ulaştı mı?
ABD yönetimine ulaşmış değil. Oradaki gayretler de şudur: Elden geldiğince dünyanın değişik yerlerinde asimilasyona uğramış, kimliğinden uzaklaşmış, o toplumun katmanları içinde kaybolmuş, müstehase (fosil) haline gelmiş bu insanları çıkarmayı kendi devletimizin geleceği adına da ben yararlı görüyorum.
'İngiltere ve ABD Çökebilir'
Yani 'lobicilik çok önemli' diyorsunuz?
Değişik devletleri gezme imkanım oldu. Dünyanın hiçbir yerinde ben güçlü bir Türk lobisine rastlamadım O açıdan, dünyanın değişik yerlerinde sevdiğim, beni seven, teveccühlerini değerlendirmek istediğim insanlarla yapmak istediğim şey şu olacaktır: Tıpkı Asya'da olduğu gibi oralarda da eğitim faaliyetlerini hızlandırmak, o toplum içinde kendi insanımızın dirilişini sağlamak, orada bir varlık göstermelerini temin etmek, sonra da benim dinim hayatımın gayesidir. Yani dinimi her yerde, her fırsatta anlatmaya çalışırım. Onunla insanlarında toplumlarında kurtuluşa ereceklerine inanırım.
Sizin hakkınız da en çok anlatılan rivayetlerden biri de Sovyetler Birliği'nin yıkılacağına yıllarca önce işaret ettiğiniz. Yıkılma sırası şimdi hangi ülkede?
Onu kestirmek biraz zor. Sovyet idaresi gayri tabii bir sistemdi. Kurulduğu günden itibaren akl-ı selim ve mantık karşısında hep nakavat sayılırdı. Çözülmesi beklenen bir şeydi. O da biraz içindeki karışıklıkları hesap ederek. Demokratik devletlerdeki çökme biraz demokratik usüllere uygun olur. Müstebit idarelerde patlama şeklinde birden bire çözülme olurda, demokratik idarelerde Devlet-i Aliye'de olduğu gibi aheste aheste, bir tüyün yerçekimiyle yere düşmesi gibi olur. Bu işe İngiltere namzettir. Amerika da çok hassas dengeler üzerinde duruyor. Evet ABD de namzet olabilir.
ABD, yıkılmaya mı aday?
Değişik bir şekil alma, değişik bir hüviyet iktisab etmeye namzet görülebilir. Çünkü çok zor tutuyorlar onu. Zencilik bir kere orada çok ciddi bir problemdir ve hep hadise çıkarırlar. Şimdilerde o zencileri kendi içlerinden Müslüman da olsa, başka dinden de olsa teşvik ediyorlar. ''Yeni dinler kurun'' demek suretiyle onları kendi içlerinden parçalamaya çalışıyorlar. Ama zencinin Müslüman'ı da Hıristiyan'ı da zenci. Mesele orada gördüğüm birşey: ''Malcolm X'' falan deyince sizi bırakıyorlar. Kendi cemaati tarafından öldürülen bir insan. Buna rağmen bütün zenciler arasında saygı duyulan bir insan. Ama yine zenci, yine zenci, yine zenci. Diğer taraftan Kaliforniya eyaletinde Meksikalılar bayağı kafa tutuyorlar, zencilerle müşterek hareket ediyorlar, ki Los Angeles yağmalaması yaşandığında biz oradaydık. Hadiseyi o gün seyrettik televizyondan. Yani hassas dengeler var ve daha başka yerlerde değişik azınlıklar da var. Şimdi bu dengeleri değerlendirerek orada İslam adına bazı şeyleri her zaman anlatmak mümkündür. Türkiye'de bazı aydın kesim bundan rahatsızlık duysa bile. Fakat bu bizim vazifemiz, sorumluluğumuz, bizim milletimiz adına da önemli bir şeydir.
Misyonerlikten mi söz ediyorsunuz?
Evet. Bunu Almanya'da da yapmayı düşünürüz. Onların misyonerlerinin içimizde cirit atmasına, bunca okul açmalarına karşılık. Yahova Şahitleri'nin bizim gençlerimizi baştan çıkarmalarına karşılık bizim mukabil bir tavrımız olmalıdır.
Bu durumda Türkiye'nin AT'ye girmesinin asimilasyona yol açacağından endişe duymuyorsunuz herhalde
'Evet bizim oralardaki insanımız, eski konumundan çıkarak yüksek düzeyde, çeşitli seviyelerde kendini kabul ettirip, belli yörelerde yoğunlaşmalı, sanat okullarından ziyade bürokrat yetiştiren okullarda okumalı, seçmeli ve seçilmelidir. Kendi inanç ve görüş zenginliğini, gerçek mutluluğu Avrupa Topluluğu'na taşımalıdır. Bu vatandaşlarımız Avrupa'da bulundukları ülkelerde bizim çok ihtiyaç duyduğumuz lobileri meydana getireceklerdir. Türkler arasında bilhassa yaşlı kesimlerde yer alan ve yüzde 2'yi geçmeyen ibadet etme oranının, şu anda çoğunluğu genç olmak kaydıyla yüzde 40'lara ,bir diğer görüşe göre de yüzde 60' lara ulaşması gösteriyor ki asimilasyonun bizim insanımız üzerinde etkisi olmamış, aksine insanımız manevi donanımı ile içinde yaşadığı toplumu, kendi inanç ve mukaddesleri doğrultusunda etkisine alabilmiştir. AT, asimilasyon açısından değil, ekonomimizin altyapısı açısından ekonomistlerce dikkatli bir şekilde incelenmelidir.
'Neden Evlenmedim?'
Kur'an'ı hatmettiğiniz gün aileniz köylüye yemek vermiş ve size de demişti ki: ''Bu senin düğünün'' çok utanmıştınız. Hiç evlenmemenizde acaba bu utancınızın izleri de var mıydı?
Arada bir münasebet hatırlamıyorum. Böyle sübjektif şeyleri daha başka karinelerle -ipucu, kaynak- takviye ederek değerlendirdim.
Beni yönlendiren, bağlı bulunduğum prensipler vardı. Bunların tesirinde kalarak rüya ile amel esas olmadığı halde onu sadece tercih ettirici bir faktör olarak ele aldım. Kendi fıkıh telakkim içinde, bir insan kendisi şüpheli şeyleri yedirmeye hakkı yoktur. Çünkü ben çok düşük gelirli bir memurdum, maaşım ancak bana yetiyordu. Bir başkasına bakmak çok zordur. Kendi kendime, ''Acaba gayr-i meşru bir dairede bir kazanca tevessül eder miyim? Esas vazifemi bırakıp dünyaya talip ve ragıp istekli olur muyum'' dedim.
'Biraz Hassasım'
Peygamberimizin bu endişelerle bir kimseye ''evlenme'' dediği hiç vaki mi ki?
Hayır, aksine ''evlenin'' diyor. Bir ikinci mesele de biraz hassas, yani ''Acaba bir başkasının başına dert mi olurum'' diye düşündüm. ''Hakkım var mı benim aileme zulüm etmeye'' gibi mülahazalar da ruhumu sardı. Kendi saffetim içinde beni bilmeyen bunu anlamaz. Fakat şu benimle en yakın olan arkadaşları, bunca zamanlık yalnızlığımın verdiği hassasiyetle, bazen rencide ederim ama bana çok pahalıya mal olur. Bazen yanımda çayımı yapan, kaderim gibi olan bu insanların elini öper gibi adeta özür dilerim. Hakkınızı helal edin, canımı size vereyim'' derim. Bir fırtına gibi böyle içimde kopsa bile bazı çamları deviririm de sonra bunu tamir benim için daha ağır olur. Yani bu mantıkla hareket ettim..
Anneniz sizin başınızı bağlamak istediğinde demişsiniz ki, ''Benim ayaklarım nurla bağlı. Siz de başımı bağlarsanız nasıl hareket ederim? ''Acaba bu kendini topluma feda edişte'' gerçek tevazuyu yaralayıcı bir yön de yok mu?
Şimdi bilmem ki, hakikaten iman ve Kur'an hizmetinde Bediüzzaman'ı anlama, yorumlama benim için hayatımda çok önemli. Türkiye devletinin kuruluşunda ve istiklal mücadelesinde önemli misyon yüklenmiş bu büyük insanı acaba tanıtabildim mi? Bazı kimseler kendilerini bütün bütün topluma feda etmezlerse, maddi manevi füyuzat -feyizler, manevi talkinler- hislerinden fedakarlıkta bulunmazlarsa, herhalde yapılması gerek bazı şeyler zor olur. Bu mülahazam benim ruh haletimde böyle kalmak tahribat yapsa bile eğer milletin tamiri adına onun tutup bazı yanlarını tamir etmeye muvaffa olunabilecek ise, aileden gelecek mutluluğun üstünde bir saadet vereceğine inandığımdan dolayıdır.
'Candan Dostlarım Oldu'
Peki mücadeleniz ailenin yerini doldurabildi mi?
Yanımdaki arkadaşlarım, talebelerim bana aile fertlerinin yokluğunu hiç hissettirmediler. (Burada, Hocaefendi'nin gözleri nemleniyor, dudakları titriyor.) Çok teşekkür ederim. Çok yakın çok candan dostlarım oldu. (Ağlıyor) Allah razı olsun, sıkıldığım zaman evlerini çocuklarını terk edip yanımda kaldılar. Zaten insanın bir aileyle geçirebileceği şeyler sürekli değildir. Ama dava düşüncesi ve mefkureye (ideal) gelince ben hep büyük devlet düşüncesine hasret ve eski günlerin hasretiyle yanan bir insan olarak, bu yönde hizmet hülyalarıyla yaşadım. Bazıları ütopik bulabilirler. Asya haritasının son durumuna bir bakın. Onbeş bene evvel yanıma gelen bir arkadaşım, şu haritaya bakınca ''Galiba hocam dua ediyor'' demişti. İki sene evvel gelince ''Galiba duanız kabul olmuş'' dedi. Şimdi böyle düşlerle yaş yayan bir insan olarak, o türlü şeyleri düşünmeye vakit bulamadım.
Kadınlardan Kaçış
Edirne vaizliğiniz döneminde, evinize dönüşte kadınların kızların arasında geçerken hamama girer gibi terliyordunuz. Bundan kurtulmak için camiye taşındınız. İki buçuk yıl Üç Şerefeli Cami'nin penceresinde yataksız, yorgansız bir çile döneminiz oldu. ''Günaha girmek korkusuyla kadınlardan kaçmak'' sizi nasıl etkiledi?
Tanıdığım tasavvuf büyükleri, annem, babam, engin ufuklu, Devlet-i Aliye'ye aşık insanlardı. Ruhumu bu iyi şeylerle donatmışlardı. Babamın hoca olmasına rağmen böyle Türk milliyetçiliği yanı vardı. Irkçılık değil, bana bu halk ve milletimi sevdirmişti. İffet mevzuunda da üzerimde durmuştu. Bir dönemde evin bahçesinden dışarıya çıkmama, gözlerimin içine başka hayallerin gireceği endişesi bende iyice perçinlenmişti herhalde. Edirne gibi açık bir yerde endişelerim oldu. 17-18 yaşındaydım. Kendimi izinsiz riyazata (nefis kırma) verdim. Az yeme az içme, az uyuma sokağa mümkün mertebe çıkmama. Belki kahvede gider otururum arasıra ama bir şey anlatma mülahazasıyla. Bunun dışında eskilerin uzlet (bir tarafa çekilip kendi kendine oturma) dedikleri yolda hayatımı geçirmeye çalışırdım. Daha önce bir ev kiralamıştım. Ama evimde doğru dürüst istirahat edemiyordum. O sokağa girip başkalarının temiz kalplerine bu mevzuda bir şey gelmez hissiyatları uyanmaz ama bende uyanabilir diye ona fırsat vermemek için camiinin penceresine çıktım.
Evet, bunları biliyorum. Ben ''kadından kaçmak sizi nasıl etkiledi?'' diye sormuştum. Yani siz çok hassas bir insansınız. Daha da mı hassaslaştınız?
Gençsiniz, dinamiksiniz Mesela o gün sağ düşünce adına Hür Adam gazetesi çıkıyor. Diğer gazeteleri okusam da onun oraya girmesi için o azıcık maaşımla beş on tana daha fazla getirip dağıtmaya çalışıyordum. Öteden beri hayranlıkla okuduğum Necip Fazıl'ın 'Büyük Doğu'sunu beş geliyorsa üç de ilave edip sekiz getirmeye çalışıp onunla meşgul olmaya çalıştım. O günlerde Türkçe kitaplar çok az intişar (yayılma) ediyordu. Ne kadar böyle milletin geçmişiyle, mana köküyle yazılmış kitap varsa, getirip dağıtmak için elimden geleni yapıyordum. Bunlar beni bir hayli meşgul ediyordu. Beni bir ölçüde koruyucu oluyordu. Ayrıca inancım da var. Bir ayetin manası şu: Allah'ın dinine yardım ederseniz. Allah da size yardımcı olur ve ayağınızı kaydırmaz.
Darbe söylentilerine ne diyorsunuz?
Türkiye'de her zaman darbe olabilir. Darbeciler de olmayacağına dair kat'i bir teminat vermediler. En son artık darbeleride tamamen silip götürecek darbeyi Kenan Evren paşa yaptığını söyledi. Yani ''biz bu işin en sağlamını yaptık. Bir daha darbeye ihtiyaç olmayacak'' dedi. Ama bir mülakatında dedi ki, ''şimdi olmayabilir ama belki onbeş yirmi sene sonra olabilir'' darbe böyle üçüncü sınıf kalmış ülkelerin, bir yanı gibi. Bundan kaçınılması mümkün değil, demokrasinin inkıtaa uğraması (kesilme) Türkiye'de bazı gelişmelerin de aynı zamanda durması meselesidir. Ben 27 Mayıs'ı genç olmama rağmen idrak ettim.12 Mart muhtırasını yaşadım acı acı. 12 Eylül'ü de ondan daha acı yaşadım. Bu açıdan şahsım adına darbeye karşı duyarlıyım. Ülkede istikrarın darbelenmesi açısından da darbeler iyi değil. Bununla beraber belki 12 Eylül'le gemi azıya almış bir komünizmin durdurulması, korkunç bir anarşiye muvakkaten (geçici) dahi olsa dur denmesi söz konusu olunca, bütün bütün onu da mahkum etmek bana yakışıksız geliyor.
Siz zaten 12 Eylül döneminde ''darbe destekleyicisi'' olarak anılıyorsunuz
Darbe kötüdür. Bununla beraber her kötü şeyin içinde iyi bir yanı vardır. Cami avlularında bile o gün kominist gençler tarafından tehdit ediliyorduk. Türkiye'nin bir maceraya sürüklenme ihtimali vardı. Komünizmin kendi içinde çözüldüğü bir dönemde komünizmin ağına düşecektik. Bu ülkeyi seven herkes gibi darbeyi beğenmemekle birlikte darbecilerin günahlarına keffaret olabilecek, millet adına yararlı bir şey nazarıyla baktım. Yeraltı faaliyetleri olmasın diye mekteplere ahlak, din dersleri koydular. Bunu ben bir takdir hissiyle ifade ederim. Cumhuriyet hükümetleri içinde kendi tarihi dinamiklerine bu kadar eğilen olmadı. Hatta niyetleri halis ahirette büyük mükafat ihsan edebilir. Tabii bir daha darbe olmasını istemem. Darbe toplumu yeniden büyüyor, parçalıyor, kamplara ayırıyor. Onun için Cenab-ı Hak baştakilere akıl versin, içlerine demokrasiye saygı versin ve demokrasiyi kullanmayan insanlara kullanma basireti ihsan eylesin.
- tarihinde hazırlandı.