Yobazlık Dayatmacıdır

Sade Bir Dünyada Ruh Zenginliği

Huntington'ın Medeniyetler Çatışması kitabında ortaya sürdüğü teze ne diyorsunuz?

Kültürler arası çatışma olacağına inanmıyorum ben. Hatta böyle bir şeyi birileri planlıyorsa ve şimdilerde bir kısım hülyalarına dayanarak bu mevzuda bir kısım iddialarda bulunuyorlarsa, bence, madem böyle bir dalga kabardı geliyor, onun telatümünü –Yahya Kemal'e ait bu tabir– yaşamadan evvel daha büyük bir dalgakıran koyalım bunun önüne, parçalayalım o dalgayı.

Onun Türkiye için yorumu da; siz Avrupa'yı boş verin Doğu'da İslam dünyasının lideri olun zaten siz Avrupalı değilsiniz.

Fakir, onu da kabul edemeyeceğim. Bizim Avrupalı da bir yanımız var, İslam dünyası ile de var. İslam dünyasına lider olmamız isteniyorsa, Avrupa ile entegrasyonumuz bunu daha da kolaylaştıracaktır. Sizin dediğiniz şekilde söyleyenler, bunu bilerek söylüyorlarsa, bu bir yanlıştır. Belli bir gaye için söylüyorlarsa, gayelerine alet olunmamalı. Bu kuru bir gündem meselesi, bir parti meselesi değil.

İran'da İslam adına bir devlet kuruldu. Bireysel özgürlükler ve sevgi yok edildi. İnsanlar tepkilerini oylarıyla anlatmaya çalıştılar. Acaba İslam bireysel özgürlükler açısından nasıl değerlendirilebilir? İslam'la demokrasi bağdaşmaz mı?

Bazıları tepkici davranıyor, ama günümüzde modern yorumcular İslam'ı özüyle iktisadi, siyasi ve kültürel yanlarıyla tahlil edince görülüyor ki, İslam'ın bu yönlerinin değişik doktrinlerin her biriyle kesiştiği noktalar, iç içe girdiği halkalar var. Hatta İslam'ı bazı açılardan sosyalizmle, sosyal demokrasiyle bile irtibatlandıran insanlar oldu. İslam sosyalizmi diye kitaplar da yazıldı. Peyami Sefa da 160 çeşit sosyalizmden bahseder, biri de İslam sosyalizmi der. Hatta bazıları umumun çıkarlarını gözetmesi nedeniyle İslam'ı komünizmle bile barıştırdı. Bunların ayrı ayrı münakaşası yapılabilir. Bir kesit alıp İslam'ı onunla ilişkilendirerek, sadece bu oymuş demek ifrattır, aşırıya gitmektir. Bediüzzaman'ın burada enfes bir yorumu vardır: "Arkadaşlarım bana çorba getirirlerdi. Tanelerini karıncalara verirdim. Bana bunun hikmetini sorduklarında bu karınca ve arı milleti cumhuriyetçidirler. Ben de bundan dolayı seviyorum onları. Ama şeklî cumhuriyetçi değil. Cumhuriyet deyip elli türlü insan hak ve özgürlüklerini baskı altında tutan cumhuriyetçi değilim." cevabını verir. Cumhuriyet, geniş katılımlı ve herkesin memnun olacağı bir sistemdir. Modern yorumcular, "İslamiyet, idari noktada bir cumhuriyettir dememek için hiçbir sebep yok." diyorlar. Kur'an ve Sünnet'in yoruma açık yanlarıyla alakalı zamanın yorumları en isabetli yorumlardır. İslam'ı idari noktada demokrasiye ters görmek mümkün değildir.

Osmanlı Sekülerizmi

Osmanlı döneminde dünya kadar kanunlar çıkarılmış. Bunlar dünyevi maslahatları hedef aldığından, meseleye sekülerist bir zaviyeden yaklaşılmıştır denebilir. Kimsenin dinine, ibadetine karışılmaması açısından bakılırsa bir laisizm de söz konusudur.

Anayasanın ilk maddesine bakın, kimsenin dinine karışılmaz. Kur'an da "Sizin dininiz size, benim dinim bana." der. Dinin temel ruhu da herkesi böyle kucaklamasıdır. Osmanlılar'ın kusurları olabilir ama, o kadar çok geniş sahada o kadar çok çeşitli milletlerden dinden ve kültürden on milyonlarca insanı idare edebilmeleri de işte bu derin hoşgörüdendir. İslam demokrasiyle taban tabana zıttır demek haksızlık olur, aynen demokrasidir, sosyalizmdir kapitalizmdir demek de bir başka aşırılık olur. Aklın hikmet-i vücudu, yani yaradılış sebebi vardır. Her şeyi kendi çerçevesiyle kavramalıdır.

Sizin söyledikleriniz bir sentez içeriyor. Yunus'un sözünü ettiği Molla Kasım'lar ne olacak?

Buraya geldikten sonra, Türkiye'deki hadiselere bakarak bir deneme mahiyetinde 'Yobaz' adlı bir şiir yazmak istedim. Okuyamayacağım, çünkü henüz düzeltemedim. Belli bir dönemden sonra, bizde bazı yobazlıkların yaşandığı söylenebilir. Din adına yobazlık yapanlar olduğu gibi, dine karşı yobazlık yapanlar da olmuştur. Bunların en mümeyyiz vasıfları dayatmadır. Molla Kasım'lar her zaman bu yobaz tipin temsilcileri olmuşlardır.

Yaşamınızda çok çile çektiniz, başınızdan çok şey geçti. İçinizdeki coşkuyu boğmaya, sizi ezmeye dönük olaylardan nasıl çıktınız bugüne?

Hep yararlı olmaya çalıştım. Benden önce de bu işin çilesini katmerli çekenler oldu. İçinizde bir ideal olunca bunlar yapılabiliyor. Çocukluğumdan bu yana Yesevi'lerin mirasçısı tekkelerin ışığı, havası ruhuma sinmişti. Böyle büyük bir tarihten gelen bir milletin küçüklüğünü hiçbir zaman hazmedemedim. Hep hayalimde, ütopya sayılabilecek hislerle yaşadım. Bazen çaresizlikle onları gözyaşlarımla seslendirdim. Bence gözyaşı da kelimesiz, sessiz şiirdir. Buna rağmen ense kökümüzde boza pişirenler de oldu. Vatan haini gibi takip edildiğimiz de oldu. Gönül koymadım diyemem ama unuttum onları. Şu anda kimseye düşmanlık duymuyorum. O zaman bile hislerimle değil, mantığımla meseleye yaklaştığımda bu işi bana yapanlara hakkımı helal ettim. Bu altın kuşakta bir gün benim ülkem sikkeyi kesen, tuğrayı basan olursa, bu uğurda her şeye katlanılır dedim.

Özal'ın Demokratik Centilmenliği

Bütün sözlerinizde, yazılarınızda derin ve güçlü bir vatan sevgisi var. Pek bilinmeyen bir olay da sizin 1986'da, Suriye'den Türkiye'ye kaçak girişinizdir. Mayınların arasından geçerek gelecek kadar mı seviyordunuz Türkiye'yi?

Hemen her hadisin, yani Efendimizin mübarek sözlerinin ezberlenmesinin altında, hemen her birinin orijinal ve şok edici hadiseler sebebiyle söylenmiş olması yatar. 1986'da, aranıyorum diye yakalanmıştım. Özal'ın demokratik centilmenliğiyle salıverildim. Ve o sene hacca gitmeye karar verdim. Altı yıl çok sıkıntı çekmiştim, dolayısıyla buna ister bir deşarj olma, ister konsantrasyon deyin. Cidde'ye vardığımda havaalanında derdest edileceksin diye Türkiye'den haber verdiler. Ben de yolumu değiştirdim, Halep'ten geçeyim dedim. Annemin amcası da bir dönem kadıymış orada. On bir gün kaldım. Ayakkabısız, sürünerek ve dikenlere basarak geçerken bir kere daha anladım ki, ben bu ülkeyi çok seviyorum. En sevdiğim Efendimizin beldesi bile beni oralarda tutamadı. Kurşun menzilinden geçiyoruz iki taraftan. Üç dört kilometrelik yeri yedi sekiz saatte geçtik. Geçince, bir kayayı göstererek, şu kayanın dibinde 24 saat uyuyabilirim dedim. Böyle bir duruma maruz kalmayınca insan milletine bu kadar âşık olduğunu ve onu sevdiğini bilmiyormuş. Bir bayram yaşadım. Hatta sonraları o bayramı özlediğim zamanlar oldu, beni yine oraya götürün o bayramı yeniden hissedeyim dediğim oldu çevremdekilere.

Hoşgörü sizin yönteminiz olarak burada işe yaradı mı? Kültürel çatışmanın olduğu Türkiye'de nasıl barış sağlanır?

Bazı yerleşmiş adetler, davranışlar uzun zamanda ancak kaldırılabilir. Bazı sosyologlar, psikologlar Peygamberimizin büyüklüğünü orada arıyorlar. Böylesine vahşi, ilkel kabileler arasında kötü ahlakları, huyları çok kısa zamanda söküp atması mucize gibi görülüyor. Hoşgörü zaten milletin ruhunda var, bunun ortaya çıkması için toplumun çeşitli kesimlerinden, sanattan ilim yuvalarına kadar herkesin ısrar etmesi gerekir. Yerleşik hale gelmesi için uğraşmalı. Kavga ortamı birden bire giderilemez. Burada medyaya çok önemli bir iş düşüyor. Dikkat gerekiyor, tahrip kolay, tamir zordur. Restorasyon birden bire olmayacaktır. Duygunun, itimadın yükselmesi, bakış açılarının değişmesi, her şeyin yerli yerine oturtulması uzun zamana bağlı. Fakir diyorum ki, toplum hoşgörüye sahip çıkmalı. Hiçbir şeye karşı cihat ilan edilmese de, ama mümkünse hoşgörü için cihat ilan edilmeli. İnsanlara karşı değil, kötü duygulara, kötü tutkulara karşı yumuşak bir mücadeleyle insanları iyiye, güzele inandırmalı. Ümitsiz değilim. Fakat çok çetin bir işe teşebbüs ettik diye korkuyorum. Bu konuda bedel ne olursa olsun, ödenmeye değer.

Günümüzün yeni bir insan tipine ihtiyacı var. Dünü aşkın olması gerektiği gibi, bugünü de aşkın bir insan tipi.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.