Rükn–ü Yemânî Karşısında, Hatırıma Gelenler
Biz fecrin sünnetini kılıp farzı bekliyoruz. Ama tam karşımızda Rükn–ü Yemânî var. Bütün heybetiyle ayakta. Bu arada Kâbe'nin içini kırlangıç ordusu sarmış gibi. Kırlangıçlar Vel–Fecr Sûresi'ni seslendirircesine zevk ve neşe ile, hoş edâ ve sedâlarla uçuşuyorlar ve ötüşüyorlar…Sanki bir anda sonsuzdan gelmişler ve ara sıra sonsuza dalıp çıkıyor ve kendilerini cemaatin müşâhedesine arz ediyorlar. Keşke kuş dili bilenlerden olabilseydik ve neler zikrettiklerini anlayabilseydik.…
Evet biz kırlangıçlarla meşgul olurken, bir yandan okunacak kâmeti bekliyor, bir yandan da Rükn–ü Yemânî'ye bakıyoruz.…Yemen aklıma geliyor. İman ve hikmet Yemen'den. Yemânî bunlar. Yemen ile alakalı iman ve hikmetin yümün ve bereketinden olsa gerek. İman ve Kur'an hizmeti hatırıma geliyor. "Kime hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiştir." (Bakara, 2/269) meâlindeki âyeti düşünüyorum. Ve geçen sene hacdan sonra görülmüş bir rüyayı der–hâtır ediyorum:
"Hacdan dönüşümüzün dokuzuncu günü olan iki muharrem–i şerifin üçüncü pazar gününe bağlayan gece yani 17.3.2002 Pazar gecesi 'Hicri yılla ilgili cemaate ne anlatayım' diye düşünerek uyumuşum. Rüyamda mübarek Kâbe'yi tavaf ederken Rükn–ü Hacer'ül Esved'den döndük, tam Kâbe kapısının hızasına gelmiştik ki, kapı açıldı. Bizim Ahmet bunu fırsat bilip bizden birkaç kişiyi Kâbe'nin içine soktu. Kimlerin girdiğini kesin hatırlamıyorum; ama ehl–i ilim olduklarını biliyorum. İçeri girdiğimizde Kâbe'nin içinde Rükn–ü Yemânî'de Hocaefendi'yi (Allahu Tealâ sıhhat ve âfiyet ihsan etsin. Amin) yüzü Kâbe'nin içinin tümünü görecek bir şekilde ve çevresinde altı–yedi kişi ile, yaşları da otuz–otuzbeş arası sakalsız, beyaz takkeli halde, birbirleriyle yakın bir halkada özel bir sohbet yapıyor şeklinde gördüm. Gözü kapıdaydı. Beni görünce gülümsedi. O halkada olanlar aniden kalkarak Kâbe'nin içinde bulunan muntazam halkalara dağıldılar. Rükn–ü Hacer'ül Esved köşesindekiler tefsir; Irakî köşesindekiler hadis; Şâmî köşesindekiler fıkıh okuyorlardı. Hocaefendi'nin önünde de tek sıra halinde dört veya beş kişi vardı. Yaşları da on altı–on yedi olan gençlerdi ve ders alıyorlardı. Ben kimseye zahmet vermemek için en arka sırada oturdum. Hocaefendi bu gençlere sarf ve nahiv (yani gramer) dersleri veriyordu. Sıra ve mesafem Hocam'a çok yaklaştığında 'acaba ne soracak' diye talebeliğimde okuduğum sarf ve nahiv metinlerini gizlice hatırımdan geçirerek kendimi hazırlamaya başladım. Aynı zamanda taaccüb ettiğim bir konu da, Hocamız'ın neden tefsir, hadis ve fıkıh derslerini değil de sarf ve nahiv dersini verdiğini düşünüyor ve şöyle yorumluyordum: "Sarf ilimlerin anası, nahiv de babası, derdik medreselerde... Demek Hocamız asıl temellerle uğraşıyor, derken önümde iki kişi kaldı. Sıra bana gelmek üzere iken 05.30'a ayarladığım saatin zili çaldı. Hüzün ve hasretle uyandım. Rabb'imiz hayırlara vesile kılsın, Hocamız'ın derecelerinin yükselmesine de medar eylesin. 18.3.2002 Ahmet Polat''
Bu güzel rüyayı düşünürken kırlangıçlar karanlığa dalıp çıkmaya, sanki bir müddet zulmetle boyandıktan sonra varlık âleminin ışıkları ile pırıldamaya devam ediyorlardı. Çünkü Kâbe'nin içleri ışıl ışıl ışıldatan nuru gibi maddî ışıkları da havada kırlangıçlara öyle bir pırıltı yaşatıyordu. İstanbul'da geceleri ışıklandırılmış câmi ve minarelerin üzerinde uçuşan martıları seyredenler bunu bir nebze anlayabilirler. Ne var ki Kâbe'ye ve mümin gönüllere akseden kırlangıç seslerinin insana duyurduğu o manavî hazzı başka yerde bulmak mümkün değildir.
Bu arada bir de tavaf edenlere göz atacak olursanız, dikkatinizi en çok, küçücük çocukların annelerinin ellerinden tutarak daha da küçük olanların babalarının boyunlarına yapışarak tavaf etmeleri çekecektir. Orası öyle bir âlem ki Kâbe ve tavafın hakikatini ruhlarında duyanlar vecde dalmış vaziyette manevî hazlar içinde yüzüyorlar: "Felek mest, melek mest, nebât mest, şecer mest, beşer mest, serâser zî hayat mest, heme zerrat–ı mevcudat beraber mest, der–mest." diyen gözleri ilham ve sünuhatla sürmeli Bediüzzaman'ın 32. Söz'de naklettiği bu gerçek gibi tavafa katılan her şey de mestlik içinde mest...
- tarihinde hazırlandı.