Ecevit'in Arayış'ı

Arayış, 1981'de Ecevit'in öncülüğünde çıkan derginin adı. Bir siyasetçi "Arayış" insanı olabilir mi? Siyasetçi daha çok bulunmuşlar'ın hayata aktarılması misyonu ile yola çıkmaz mı?

Türkiye'de bir siyasetçinin biraz "Arayış insanı" olarak kalması iyi bir şey. Üzerinde siyaset yapılan birçok alan tartışmalı ise, en azından katılaşmış ve fanatik biçimde savunulan net kanaatler yerine, bir "Arayış mesafesi" bırakmak iyidir. İletişim sağlamaya açık durmaktır. İşte Ecevit'in tutkulu söylemlere sahip bir lider hüviyetine rağmen, böyle bir yanının bulunması onun artılarını oluşturmuştur, diye düşünüyorum. Belki ölümünden sonra, onun içinden geldiği kulvarda siyaset yapanların, onun 'arayış'larına konu olan alanlarda "arayış" halinde bulunmayı tercih etmelerinde yarar olduğu söylenebilir. "Ecevit siyasete ne bırakmalı?" diye sorulduğunda, belki de "Bu arayış üslubunu bırakmalı" diye cevap verilebilir.

Ecevit'in arayışları onu nerelere getirmişti?

Mesela, "İnançlara saygılı laiklik" söylemine getirmişti.

Bu, Türkiye gibi, anayasasında laikliği çatı değer olarak gören bir ülkede...

CHP gibi, laikliğin önce parti programına, ardından anayasaya girdiği, yani laikliği programından Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na intikal ettirecek kadar sistem açısından belirleyici bir partinin geleneğinden gelen bir siyasetçi için,

Ve Türkiye'nin tartışmasız en sancılı, en problemli alanı olan laiklik konusunda yeni bir şey söylemek...

İşte bu, ciddi bir arayışın ifadesidir.

Buraya gelirken...

Önce zemine eleştiriyi yerleştirmek...

Yani "Türkiye'de inançlara yeterince saygılı bir laiklik uygulaması yok" değerlendirmesinden yola çıkmak...

Bunu CHP'den ayrılıp yeni bir siyasi parti oluştururken yapmak... Yani, dolaylı biçimde CHP'nin laiklik anlayışının inançlara saygılı nitelik arzetmediğini ifade etmek...

Ve CHP içinde böyle bir dönüşüm sağlanamayacağı kanaatine ulaşıldığı için yeni bir siyasi hareket başlatmak...

Böyle bir laiklik yorumuna ulaşırken, "inançlara yeterince saygılı olmayan laiklik" yorumunun, Türkiye'de toplum-devlet ilişkilerinde oluşturduğu sancıyı görmek...

Ve ardından 'yeni bir laiklik yorumu'nu seslendirmek...

Yani devlete "Bazı yanlışlar yapıldı, gelin bu çizgiyi sorgulayalım" demek.

Geldiğiniz ve o güne kadar partinin laiklikle ilgili en vurgulu mesajlarıyla yoğrulan toplum tabanının muhtemel katılığını ve dışlayıcılığını göze almak...

Medya saldırılarını göğüslemek...

"İnançlara saygılı laiklik" gibi üç kelimeyi bir araya getirdiğinizde tüm bu süreci dikkate almanız gerekiyor ki, Türkiye'de bir 'Arayış'ın ne kadar önemli olduğunu anlamak için bunu görmek lazım.

Mevcut hükümet döneminde Başbakan, Meclis Başkanı "Laikliğe bir tanım getirelim" dediklerinde nasıl kıyamet koptuğuna ve bazı kesimlerin nasıl askercil hesaplara yöneldiğine baktığınızda durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılacaktır.

Tabii burada Ecevit'in "İnançlara saygılı laiklik" tanımlamasının içini ne ölçüde doldurabildiği, partisinin buna sahiplenip sahiplenmediği, dolayısıyla bunun bir parti söylemi haline gelip gelmediği, DSP tabanının böyle bir söylemi içselleştirip içselleştirmediği, bizzat sayın Ecevit'in bu söylemi ne ölçüde içselleştirdiği, kendi içinde netleştiği, çok tartışılan "Bu bayana haddini bildirin" çıkışının nasıl bir kırılma anlamına geldiği üzerinde durulabilir. Bizzat kendisinin, diyelim o Meclis oturumundaki rolünü nasıl değerlendirdiği de merak konusudur.

Belki bazı şeyleri, DSP'nin, Ecevit'lerin gayreti dışında partileşme, program ve düşünce üretme noktasındaki ciddi zaafına, parti tabanının CHP ukdeleriyle yoğrulmuş ve ondan kopamamış olmasının etkisine ve 'Devlet'in reflekslerinin Başbakan seviyesinde de olsa insanları bir alana hapsediyor olmasına bağlayarak değerlendirmek lazım. Ki bu son alanda, yani "Devlet" alanında Ecevit, "Derin devlet" olgusu ile tokuşan, onu ifşa eden ama çözümleyici hamleler konusunda zaaf sergileyen bir insandır. 12 Mart'ın ve 12 Eylül'ün mağdurları arasına girmesi de boşuna değildir.

Ecevit, "İnançlara saygılı laiklik" söylemi ile Türk siyasi hayatına, en azından "Türkiye bu sorunu çözmeli" mesajını bırakmıştır.

Bu mesajı belki öncelikle, Ecevit'le paralel kulvarda siyaset yapan kadrolar almalı. Yani laiklik konusunda en duyarlı, belki sol kulvardan gelenler... Çünkü muhtemel ki Ecevit, laiklik konusunda sancıların giderilmesi amacıyla bir açılım olacaksa bunu öncelikle, o alanda en duyarlı gözüken kesimlerin yapması gerektiğini düşünmüştür.

'Ecevit'in Arayışı'nda ikinci önemli merhale, tam da yoğun hastalığı sırasında dile getirdiği Vahdettin'le ve II. Abdülhamit'le ilgili sözleridir.

"Vahdettin hain değildi!"

"II. Abdülhamid'in çok başarılı tarafları var. Eğitim ve ulaşımda çok başarılı atılımlar yaptı."

Gayet açık ki bu ifadeler, Türkiye için, sadece bir tarih kişiliği ile ilgili kanaat belirtmekten öte bir mahiyet taşımaktadır.

II. Abdülhamid de, Vahdettin de Cumhuriyet dönemi açısından en çok tartışma konusu olan sembol isimlerdir. Cumhuriyet, adeta "Vahdettin'in ihaneti" ile başlayan ve "Atatürk'ün bu ihanete rağmen Türkiye'yi kurtarma" hamlesi ile sonuçlanan tarih değerlendirmesi ile iç içe bir yapılanma gibi algılanmıştır. Resmî tarih tezi böyle oluşmuştur.

II. Abdülhamid ise, Cumhuriyet'i toplum bilincine kazımak için Osmanlı dönemini kötüleme eğiliminin "kötü adam" rolüne layık görülmüştür. Burada, Ermeni komitacıları tarafından üretilen "Kızıl Sultan" yaftasından yararlanılmış, "Hafiyelik sisteminin kurucusu", "Vehimli, korkak" gibi tanımlamalara başvurulmuştur. Tabii, buna karşılık Osmanlı sevgisi, Fatih, Kanuni gibi sembol isimler yanında, belki daha çok siyasileştirilerek II. Abdühlamid'in "Ulu Hakan" diye sevgi odağı haline gelmesi sonucunu doğurmuştur. Dolayısıyla hem Vahdettin hem II. Abdülhamid hâkim yapı ve muhalifler arasında bir gerilim alanına dönüşmüştür. Öyle ki Vahdettin'den olumlu bir sözle bahsetmek, Atatürk'e tavır almak, II. Abdülhamid'e muhabbet de, Cumhuriyet'e karşı Osmanlı'yı savunmak gibi bir denkleme dönüşmüştür.

Ecevit, Vahdettin ve II. Abdülhamid değerlendirmesiyle moda ifadeyle söylersek tam bir "ezber bozma" eyleminde bulunmuş oluyor.

Buraya "araya araya" mı geldi, yoksa zaten bilip durmakta olduğu şeyleri artık, ömrün bu son demlerinde seslendirme zamanının geldiği kanaatiyle mi çıkış yaptı, bilmiyoruz. Ama, bu çıkışın önemi tartışılmaz. Ecevit'in çıkışını ister,

-Artık Cumhuriyet Osmanlı ile barışmalıdır...

İster,

-Cumhuriyet'i Osmanlı'nın kimi simalarını kötüleyerek meşrulaştırma işi yanlıştı.

İster,

-Bunca zamandır kötülenen insanların hakkını teslim etme zamanı geldi, bu vebal daha fazla taşınamaz.

İster,

-Tarih saptırmasına hakkımız yok,

İster,

-Ben, bu söylemi yıllardır tüketen bir siyasi kulvarın insanı olarak, en azından kendi payıma bir özeleştiri yapma gereği duyuyorum. Tarihe, tarihî simalara karşı yapılmış haksızlıklarla ebedi âleme gitmek istemem, diye okuyun, farketmiyor. Ecevit, Nutuk'u yeniden okuma gereğini söylemiş oluyor.

Ecevit'le ilgili bir başka husus, İslami bir hizmet grubunun, bir dindar önderin yanında görünmeyi, kompleks olmaktan çıkarmasıdır. Bu noktada "Onlara meşruiyyet mi kazandırıyorsun?" şeklindeki suçlamalara göğüs germeyi, yılgınlığa tercih etmesidir. Burada zaman zaman hem 'devlet tavrı'na, hem 'medya'nın bir kesimine, hem potansiyel oy tabanına "rağmen" bir duruş sergileyebilmesidir.

Bu son sayılanlar Türkiye'de kolay göze alınacak bir iş değildir. Belki de birçok insan, sırf tepki görme endişesi ile, İslami hizmet gruplarıyla araya mesafe koymayı tercih eder. Özellikle sol-CHP dünyasında bu böyledir. Ecevit'in Fethullah Hocaefendi'ye güven bildirmesi, saydığımız dünyada şaşkınlığa yol açmış, tepki uyandırmış, buna rağmen Ecevit o meselede geri adım atmamıştır. Bu, tabii ki, bütün İslami hizmet grupları için böyle olmamıştır ama, bir tanesi için bile güven bildirmenin, sizin için nasıl "cürüm dosyası" haline getirildiğine bakılırsa, işin zorluğu daha iyi anlaşılabilir.

'Ecevit'in arayışı'ndan yola çıkınca, bitmeyen bir süreçten söz ettiğimizi belirtmek zaiddir. O kulvarda bir başka siyaset adamı gelir de, Bülent Ecevit'in "natamam" arayışını tamamına erdirir mi?

Tabuların sorgulandığı, ezberlerin bozulduğu bir çağdayız. Neden bizde de olmasın?

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.