"Türk'ü Anadolu'ya Sıkıştırmak"

Sayın Genelkurmay Başkanı'nın, artık genelkurmay başkanlarınca mutat hale getirilen iç siyasete yönelik resepsiyon mesajında söylediği, "Türk'ü Anadolu'ya sıkıştırmak" ifadesini, her ne niyetle söylenmiş olursa olsun, iyimser bir yaklaşımla yeni bir dış politika anlayışı olarak algılamak istiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin benimsediği ve Dışişleri Bakanlığı'nca 80 yıldır maharetle sürdürülen dış politika anlayışı, esasen dışarıda hiçbir şeye karışmama ve bütün güç merkezleriyle birlikte, hürriyetler anayasası olduğu iddia edilen 1961 Anayasası'nın getirdiği anayasal kurumlarca da, rejimi içe karşı koruma şeklinde olmuştur. Bu anlayış ve siyaset gereğidir ki, Türkiye Cumhuriyeti, 80 yıllık tarihinde Kıbrıs müdahalesi hariç, dışa dönük hiçbir inisiyatif kullanma yoluna gitmemiş, Dışişleri bile, rejimi, Türk vatandaşlarının irtica gibi tehlikelere kaymasına karşı dışarıdan da korumayı birinci vazife bilmiştir. Şahsen, Kıbrıs müdahalesinin de, devrin iktidarının bağımsızca verdiği bir karara mı dayandığı, yoksa Saddam'ın Kuveyt'e karşı sürüklendiği gibi, Yunanistan'da Albaylar Cuntası'nın yıkılması ve daha başka maksatlar adına Türkiye'nin sürüklendiği bir müdahale mi olduğu konusunun ciddi bir inceleme ve araştırma gerektirdiği inancındayım.

Türkiye, maharet ve inisiyatif gerektiren ilk dış politika imtihanını, Lozan'da bir manâda ortada bırakılan Musul–Kerkük problemiyle yaşamış, 1926 yılında buradaki karışıklıktan istifade ile harekete geçen Diyarbakır'daki kolordu komutanı Cafer Tayyar Paşa bölgeye girmiş, fakat iddiaya göre, İngilizlerin baskısı üzerine, Ankara'nın kendisini görevden alıp, yerine başka birini tayin etmesiyle geri çekilmiştir. Türkiye, daha sonra 1935 yılında Kudüs müftüsü tarafından toplanan İslâm kongresine katılma teklifini, bu kongrenin, mahiyetinin şeriatçı ve hilâfetçi olduğu ve Büyük Britanya İmparatorluğu'nca himaye edilmediği gerekçesiyle derhal geri çevirmiştir (T.R.Aras, Lozan'ın İzlerinde). Bütün bunlara karşılık Türkiye, kuruluşunda İsrail'i hemen tanırken, BM'de, Fransa'ya karşı bir asırdır bağımsızlık savaşı veren Cezayir'in bağımsızlığı aleyhinde oy kullanmıştır.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra NATO'ya girerek, dış politikasını ve savunmasını bir bakıma ABD'ye endekslemiş ve böylece rejimi daha bir garanti altına almıştır. Bugün, bazıları, ABD'yi Türkiye'deki rejimi ve millî devleti değiştirmek gibi çok komik bir iddia ile meseleye kasden tersinden baksa da, NATO ile gelen Amerikan yardımlarının altındaki gaye, bizzat Truman tarafından şöyle ifade edilmişti: "Askerî yardımlarımızın asıl amacı, az gelişmiş ülke askerlerini ABD ideolojisine göre yetiştirmek ve onlardan gelecekte, gerektiğinde o ülke yönetiminde yararlanmaktır." Yine, bu kanundaki 7480 sayılı yasa da şöyledir: "Dolaylı Saldırı adı altında, ülkede halkın bilinçlenmesi sonucu iktidar olma yolundaki girişimlerine karşı ABD'den askeri müdahale istemek." (Düşünce, Ağustos–Eylül 78). ABD, Doğan Avcıoğlu'na göre, yardım yaptığı ülkelerdeki rejim aleyhtarı her türlü faaliyete karşı o ülkenin gücünü yüksek tutma ve kendi görüşlerini benimsemiş bir bürokrasi ve yöneticiler güruhu yetiştirme işinde nasıl başarılı olduğunu, 1961–1963 yıllarında AID kamu yönetimi danışmanı olan Dr. Richard Podal'ın ağzından şöyle ifade etmiştir: "Amerikan değerlerini benimsemiş Türk yöneticisi yetiştirme işi başarıya ulaşmıştır." (Türkiye'nin Düzeni, 945) Türkiye'nin, son dönemde Balkanlar, Somali ve Afganistan gibi ülkelerde asker bulundurma işi de, bilindiği gibi sadece BM ve NATO faaliyeti çerçevesindedir.

Türkiye, Cumhuriyet tarihinde tek dışa açılma faaliyetini, en gerçekçi şekilde, Fethullah Gülen'e atfedilen, fakat Türk müteşebbislerince girişilen özel okullarla gerçekleştirmiştir. Fakat, bu okullar ile arasında bağlantı kurulan Fethullah Gülen'e karşı bilhassa son 4 yıldır takınılan resmî tutum, Türk'ü Anadolu'ya hapsetmeme gayesinde ne ölçüde samimi olduğumuzun bir göstergesi ve testidir. Kıbrıs meselesinin ise, Türk'ü Anadolu'ya hapsetme mi, hapsetmeme mi adına fonksiyon gördüğü ise ciddi bir inceleme konusudur. Buna rağmen, sayın Genelkurmay Başkanı'nın Kıbrıs meselesini bu açıdan ele almasının, dış politikada 80 yıllık kemikleşmiş politikalarda bir açılma niyeti taşındığı şeklinde anlamak istiyoruz. Böyle bir politika değişikliğine gidilip, bunun gereği içeride de yapılmadığı takdirde Türkiye, korkarız Anadolu'nun içinde daha dar sahaları kendisine hapishane yapma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.