Önce Demokrasi

Prof. Dr. Mehmet Aydın, geçen hafta sonu gerçekleştirilen İkinci Abant Platformu'nun kapanış konuşmasını yaparken son derece önemli bir tespitte bulundu, dedi ki: "İnsanların üzerlerinde ağır baskı hissettikleri ortamlarda bol münafık yetişir!"

Bu ne demektir? Totaliter ve otoriter rejimlerde, mücadeleyi göze alamayan insanlar oldukları gibi görünemedikleri ve düşüncelerini serbestçe ifade edemedikleri için, aslında farklı düşündükleri halde, nasıl düşünmeleri isteniyorsa öyle düşünüyormuş gibi davranırlar. Bu kişiliği aşındıran, bireyleşmeyi önleyen, bir ülkenin asıl zenginliği olan insanları pasifize ederek nitelik kaybına uğratan bir süreçtir. Sovyetler Birliği çöktükten sonra ortaya çıkan manzara bu acı gerçeği bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi.

Sovyet rejimi elbette istisna değildir; hangi ideoloji adına tesis edilirse edilsin, bütün baskıcı sistemlerin eninde sonunda varacağı yer, Sovyetler Birliği'nin vardığı yerdir: Palazlanmış, saldırgan küçük bir azınlık ve mutsuz, yılgın, hayal gücünü ve ideallerini kaybetmiş, değerler bakımından alabildiğine yıpranmış bir halk...

İnsanlar, eğer muhalefete cesaret edemiyorlarsa önce susarak direnir, sonra bu suskunluğu ve yılgınlığı kişilik haline getirerek mevcut ortamda ayakta kalabilmenin yollarını ararlar. Onlar için var olmanın başka yolu da yoktur.

Baskıcı ortamlar sadece münafık değil, bol bol "muhbir vatandaş" da üretir; düşük kaliteli bir insan malzemesi bunun için son derece verimli bir zemindir. Bunlar sadece kendileri gibi düşünmeyenleri değil, herhangi bir şekilde düşmanlık besledikleri insanları, hatta en yakınlarını, "rejim düşmanı" suçlamasıyla hiçbir vicdani rahatsızlık duymadan belli yerlere ihbar edebilir, hatta medya ortamında kurumlaşıp bu faaliyetlerini daha yaygın bir şekilde yapabilirler. Böyle bir amaçla örgütlenmemiş kurumlar da sistemin baskısıyla aynı görevi (!) üstlenebilir.

Varlığını idame ettirebilmek için olduğundan başka görünen insan belli bir noktadan sonra mazur görülebilir. Herkes cesur olamaz. Ne var ki muhbirler, özellikle hem münafık hem muhbir olanlar, kelimenin tam manasıyla aşağılık yaratıklardır; "müşkül budur ki suret-i haktan görünür", başkalarını ikiyüzlülükle, takiyye yapmakla vb. suçlarlar. Bu da ayrı bir baskı metodudur ve insanları isyan noktasına getirip canlarına daha rahat okuma amacıyla uygulanır.

Modern öncesi zamanlarda despotlar ne kadar güçlü olursa olsunlar, baskılarını geniş kitlelere yayma ve toplumu sonuna kadar kontrol etme imkanına hiçbir zaman sahip olamadılar. Tam aksine, büyük siyasi organizasyonlar, yani imparatorluklar, ayakta kalabilmek için öncelikle adalet tevzi etmek, yani hukuk devleti olmak mecburiyetinde idiler. Asıl manasında totaliterlik modern çağın ürünüdür ve en acımasız baskı rejimleri, son günlerini yaşadığımız yirminci yüzyılda ortaya çıkarak tek tip insan ve homojen toplum yapıları yaratmak için modern teknolojinin bütün imkanlarını sonuna kadar kullanmışlardır.

Yirmi birinci yüzyıl, öyle ümit ediyorum ki, demokrasi yüzyılı olacaktır. Türkiye'nin stratejik konumu, bu gelişmelerin büsbütün dışında kalmasını engelliyor. Öyle olmasa bile istediğimiz çok şey değil: Sadece demokrasi. Ama sözde değil, zihniyet olarak teessüs etmiş, bütün kurumlarıyla işleyen bir demokrasi; yani kuvvetler ayrılığına, insan haklarına riayet, inanç ve ifade hürriyeti, farklılıklara saygı ve sivil inisiyatiflere imkan... Ama Türkiye'nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne asla zarar gelmemesi kayıt ve şartıyla...

O kadar...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.