Aydınların 'Türk okulları'na kadirşinaslığı
Yedi renk, yedi kıtadan gelen çocuklar, her yıl "Türkçe Olimpiyatları" vesilesiyle Türkiye'yi rengârenk kuşatıverdi. Mayıs ayı bu okullarda okuyan öğrencilerin ve öğretmenlerin Türkiye'de buluşma mevsimiydi.
Oysa daha kısa bir süre önce bu okulların üzerinde fırtınalar koparılıyordu. Artık, bu suni fırtınalar geride kalmıştı. Yaşanan süreç tüm Türkiye'ye gösterdi ki, her şeyden önce bu okullar, Türkiye'nin yurtdışına açılan gönüllü elçileri ve lobileriydi. Sadece bu özelliğiyle bile desteklenmesi ve teşvik edilmesi gerekliydi. Anadolu'nun bağrından çıkmış bir avuç gönüllünün başlattığı "eğitim hamlesi", umulmadık bir hüsnü kabulle dünyanın gündemine oturuverdi!
İçinde yaşadığımız dünya her geçen gün gerginleşiyor. Savaşların biri bitiyor, diğeri başlıyor. Gittiği her yerde huzur adacıkları oluşturan Türk okulları, dünya barışına önemli bir teselli sunuyor. Cemil Meriç, Bu Ülke'de, Tanzimat'tan bu yana Türk aydınının genel durumunu iki kelime ile özetler; aldanmak ve aldatmak. Dünden bugüne Osmanlı-Türk aydınının ortak nitelikleri sayılırken, zihinlerde hep olumsuz bir imaj belirmiştir. Ancak, Türk aydınında iki asırdır süregelen bu genel temayül Türk okulları meselesinde değişmiş gözükmektedir. Başladığı günden bugüne bazı kesimler, bu okullara direnç göstermiş olsa da, aydınımızın sahiplenici ve başından beri takdir edici tavrını göz ardı etmek mümkün değildir. Bu konuda pek çok isim saymak mümkün. Türk okullarını, yeni kültür grupları yetiştiren kurumlar olarak gören İlber Ortaylı, Barış Köprüleri'nin bir açılım olduğunu ifade etti hep. "Bu okulların ne olduğunu bilmek zorundayız." dedi. Verdiği konferans ve derslerde özellikle Rusya coğrafyasında açılan bu okulların hem yerel yönetimler hem de veliler tarafından kabul edilmesinin nedenleri üzerinde düşünmeye ve düşündürmeye çalıştı. Bu ülkenin yetiştirdiği önemli bilim insanlarından olan Kemal Karpat, Türk okullarını Türkiye'yi en iyi tanıtan kurumlar olarak gördüğünü belirten aydınlardan bir diğeriydi. Okullar sayesinde Türklerin bir "mucize"ye vesile olduklarını söyleyen Karpat Hoca, Gürcistan'da bulunan okulları ziyaretinde, "Geçen hafta Romanya'daydım, bu hafta Gürcistan'dayım. Fakat hâlâ Türkiye'deyim. Yurtdışına çıkıp yurtiçinde kalmak bu okullar sayesinde olmuştur." demişti. Bir şükran duygusu taşıyordu: "Fethullah Gülen başka hiçbir şey yapmamış olsaydı dahi bu okulların kurulmasına öncülük etmekle ismini ebedileştirmiştir. Ne mutlu ona!"
Büyük usta Halit Refiğ'in yurtdışında bir okul ziyareti sırasında "Cumhuriyet tarihimizin en önemli olayı ile karşı karşıyayız." demesi hâlâ hatıralarımızda. Moskova'daki bir okulda Timofey isimli son sınıf bir öğrencinin güzel Türkçe konuşması karşısında şaşkınlığını ve hayranlığını gizleyemeyen bir başkası, takdir dolu hislerle kendi cemaati tarafından dışlanmayı göze alarak, okulların önemini her yerde anlatacağını söylemişti. Türk aydınının münzevi yıldızlarından Nevzat Kösoğlu, okullarla yaşanan süreci Anadolu insanının "yeniden diriliş"i olarak tanımlıyordu. Tarih boyunca nice büyük badireler atlatmış yorgun bir halk, bir kez daha "bismillah" diyerek ayağa kalkıyordu, ona göre.
Yine Nilüfer Göle, yoğun çalışmaları nedeniyle okulları bir türlü gezip görememesine içerliyordu. Uluslararası bir toplantı vesilesiyle gittiği Bakü'de okulları görme ve inceleme imkânı bulmuştu. Zaten o çok daha önceleri, Boğaziçi Üniversitesi'nde, öğrencileriyle birlikte bir atölye çalışması yapmış ve İslam'ın Kamusal Yüzleri'nde bu okullara dikkat çekmişti. Başka bir defasında Şerif Mardin'i evinde ziyaret etmiş, uzun uzun okulları konuşmuştuk. Şerif Hoca, özellikle bu okullardaki öğretmenlerin dünyanın farklı ve uzak coğrafyalara gitmelerini sağlayan müşevvik unsuru ve iyi üniversitelerden mezun olup cüzi maaşlarla oralarda çalışmayı kabul etmelerinin her türlü takdirin ötesinde olduğunu ifade ettiğini hatırlıyorum. Türk aydınının okullar karşısındaki tutum ve duruşunu anlatan en güzel örnek hiç şüphe yok ki merhum Bülent Ecevit'tir. Bu okullara verdiği destek konusunda çok eleştiri aldı. 28 Şubat gibi fırtınalı bir sürece rağmen duruşunda milim sapma olmadı. Çünkü solun lideri olarak uzun yıllar kitleleri peşinden sürüklemiş, aynı zamanda bir şair ve düşünür olarak entelektüel yönüyle de temayüz etmiş olan Ecevit'in aydın kimliği politikacı kimliğinin önündeydi hep. İrfan hayatımızda yeni bir başlangıcın miladı kabul edilecek şu manşetleri gelecek nesiller hiç unutmayacaktır: "Ecevit Kalkan Gibi" (Posta), "Kızacaklar Ama Tebrik Ederim" (Hürriyet), "Kızacaklar Ama Bravo" (Akşam).
Yeni bir medeniyet inşa ediliyor
Bu okulların bir başka özelliği de, Türkiye'de her kesimden aydın, münevver ve akademisyeni sosyal, kültürel ve siyasi meselelerde birbirinden farklı düşünse de müşterek bir noktada buluşturmuş olmasıdır. Bu ülkenin akil adamları olduğunda hiç şüphe olmayan, Hayrettin Karaman'ın Türk okulları hakkında yazdıkları ile "Türkiye'de Sol Akımlar" kitabıyla Cumhuriyet kuşaklarını derinden etkilemiş Mete Tunçay'ın yazdıkları ve yine Türk irfan hayatına hem şair hem filozof olarak kalıcı izler bırakmış Hilmi Yavuz'un yazdıkları da ortak bir noktada buluşuyor...
Hayrettin Karaman, bu okulları yeni bir medeniyet inşasının habercileri olarak görüyor. "Medeniyet Elçileri: Türk Okulları" başlıklı yazısını Kur'ân-ı Kerim'de yer alan Hucûrat Sûresi ile temellendiriyor. "Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır." ayetini tefsir sadedinde bu okullardaki başarıyı ve bunun dinî ve sosyal temellerini anlatırken okulların evrenselliği ve yeni bir medeniyet inşası üzerine kurgulanan yazı dikkat çekici noktalara temas ediyor. Mete Tunçay ise dünyanın dört bir yanında kurulan bu okulların Türkiye'ye uzun vadede ne tür faydalar sağlayacağının altını çiziyor. Bu okulları malî yönden destekleyen Anadolu sermayesi başta olmak üzere fedakâr işadamlarının şükranla anılmaya değer olduğunu özellikle belirtiyor. Bu okullardaki öğretmenler için yazdıklarını kendi ifadelerinden aktaralım: "Çoğu, ülkemizin Boğaziçi ve ODTÜ gibi iyi üniversitelerini bitirmiş olan bu gençler, Türkiye'de ya da bir dış ülkede kazanabilecekleri paranın dörtte-beşte biri kadar bir ücretle yurtdışındaki Türk okullarında hizmet veriyorlar. Bir görev duygusuyla hareket ettikleri kuşkusuz olmakla birlikte, 'misyoner' değiller. Hiçbir gayrimüslim öğrenciyi 'ihtida' ettirmeye ya da zaten (itibarî) Müslüman olanları daha sofu bir Müslümanlığa çekmeye çalışmıyorlar. Belki öğrencilerine dolaylı olarak belli bir ahlâk anlayışını telkin ediyorlardır; ama asıl yaptıkları iş, çalıştıkları ülkelerin çocukları arasında, bir yandan onlara kaliteli bir eğitim verirken, bir yandan da Türkiye için bir 'telif-i kulûb' (gönül kazanma) duygusu yaratmak." Hilmi Yavuz ise bir hayalinin gerçekleşme şansının ilk kez bu kadar sahici olduğundan bahsediyor. Şöyle ki; "Düşünebiliyor musunuz? Türkiye'de bir şiir kitabı basılıyor ve bu şiir kitabı bundan 20 ya da 30 yıl sonra ya da daha uzun bir süre, bütün bir dünya coğrafyasında binlerce basılarak okunuyor. Artık belki bir süre sonra bu okullarda Türkçe öğrenilmeye bu vüsatle ve bu çapta devam edilirse bana öyle geliyor ki, yüzyıl sonra belki de artık Türkçenin başka herhangi bir dile tercüme edilmesi gerekmeyecek." diyor.
Sayıları her geçen gün artan bu okullar ve buradan mezun olan gençler, muhtemeldir ki Türk aydınının gösterdiği bu soylu ve asil duruşu kıyamete kadar vefa duygularıyla ve hayırla yâd edecektir. Onların isimlerini sonraki asırlara taşımak suretiyle ebedileştirecektir. Çünkü bu okulların fikir mimarı, Fethullah Gülen Hocaefendi, bu okulları, kurulduğu günden beri hep "sulh adacıkları", "sevgi okulları", "barış köprüleri" gibi buram buram sevgi kokan, yüreklere serinlik katan bu sıcak ifadelerle tanımladı. Bu okullarda görev yapan öğretmenleri ise "sevgi kahramanları", "muhabbet fedaileri", "ışık süvarileri" ve "barış elçileri" diye övdü. Onların temel vasfının vefa olduğu üzerinde ısrarla durdu. Hiç şüphe yok ki bu adlandırmalar meselenin ruhuna çok uygundu. Kısaca adına ne dersek diyelim, bu okullar karşısında Türk aydınının duruşu çok dik ve takdire şâyân olmuştur. Aydınımız başarılı bir sınav vermiştir. Bu okullardan mezun olanlar gelecekte Türk aydınının bu duruşunu unutmayacaktır.
- tarihinde hazırlandı.