Hocaefendi ve Papa
Ben kendi hesabıma 2. Yuhannes Pavlus'u günahım kadar sevmem. Vatikan ruhbanının doğum kontrol hapı yasağından boşanma aforozuna kadar vaaz ettiği bilumum gerici ahlak anlayışlarına ifrit olurum. Beddua savururum.
Dolayısıyla da Katolik lideri "Kara Papa" diye tanımlarım.
Ne var ki, Sezar'ın hakki Sezar'a, ayni 2. Yuhannes Pavlus'u uluslar asi siyaset bab'ında 20. yüzyıl devlet adamlarının en kaymak tabakasına koyarım.
Çünkü kuşku yok, Duvarın ve Sovyet İmparatorluğu'nun yıkılması, Polonyalı papaz tarihin akısına damga vurmuştur. Olayların seyrini değiştirmiştir.
Bu yüzden de, "moral" anlamda nefret ettiğim Papa'yı "realpolitik" bağlamda bir dahi addederim ve ona karsı büyük hayranlık beslerim.
Fethullah Gülen Hocaefendi önceki gün 2. Yuhannes Pavlus'u ziyaret etti.
Mümtaz din adamı "İslama tehlike" fobisinin yaşandığı ve "medeniyetler çatışması" teorisinin rağbet gördüğü bir donemde, zaten daha önce ülkemizdeki Hıristiyan ve Musevi ruhbanlarla bir araya gelerek başlattığı hoşgörü ve diyalog arayışını bu kez Papa'yla temas sağlayarak en üst seviyeye çıkarttı.
Yalnız Türkiye çapında değil evrensel planda bir buluşma gerçekleştirdi. Hocaefendi'nin Vatikan ziyareti tarihi bir nitelik taşıdı.
Gülen cemaatinin varlığı Türkiye acısından büyük bir şans oluşturuyor.
Hem iç kutuplaşmaları yatıştırıcı, hem din teorilerini sekülerleştirici, hem de ülkemizi dışarıya taşıyıcı faktörler acısından şans oluşturuyor.
Ama benim bu cemaate karsı da bazı kısmi eleştirilerim var ve Ahmet İnsel'in "Birikim" dergisinde yaptığı saptamaların bir bölümüne katılıyorum.
Fakat yasadığımız dünya ve Türkiye konjonktüründe söz konusu ayrılıklar son derece ikincil bir nitelik arz ediyor. Ortak paydalar tayin edicilik taşıyor.
Bu ortak paydalar da hem laikler ve dindarlar, hem de farklı inançlardan dindarlar arasındaki uzlaşma arayışlarında odaklaşıyor.
Böylesine bir uzlaşmaya karsı çıkan kutup ise bir yanda Jakobenleri, bir yanda da fanatik dincileri barındırıyor. Düşman kardeşler burada birleşiyor.
Üstelik, alçak saldırılarda tetikçi olarak ajan-provokatörlükleri herkes tarafından bilinen ve azılı faşistliği teshir olmuş Maocu "karanlıkçı"ların kullanılması cemaatin doğru yolda olduğunun ayrı bir kanıtını teşkil ediyor.
Öte yandan, Jakobenlerin bir turlu anlamak istemediğinin tersine, cemaatin yurtdışında hizmete soktuğu ve bayrağımızı engin bir coğrafyada dalgalandıran şayisiz okul yeni Türkiye'nin emperyal vizyonuna yeni ufuklar kazandırıyor.
Söz konusu okullar dini cemaat kotrolundaymış
Bunda gocunacak ne var? Bin bir Bati devleti 19. yüzyıldan itibaren misyoner eğitim kurumlarıyla dünyaya yayılmadı mi? Hala yayılmıyor mu?
Bu satırların yazarı dahil ülkemizdeki pek çok "elit" ayni kurumların rahle-i tedrisinden geçmedi mi? Yabancı lisanı on yaşında öğrenmedi mi?
Moskova'daki cemaat lisesinden diploma alacak Rus çocuk Türk kültürünün ve Türkiye'nin peri ferisindeki potansiyel bir şahsiyeti oluşturmayacak mi?
Hıristiyan alemin Cizvit yapılanmasıyla kıyaslanabilecek Hoca efendi cemaati geç kalmış bir misyonerlik ruhunun tezahürü olarak ülkemizi yüceltmeyecek mi?
Evet, evet, evet !
Benim "moral" anlamda haz etmediğim ama uluslararası planda dahi saydığım 2. Yuhanna Pavlus'la buluşan Fethullah Gülen ve onun etrafındaki mümtaz cemaat hem hoşgörü ve uzlaşmanın dindar kitleler içindeki motorunu oluşturuyor, hem Türkiye'nin perspektiflerini enginleştiren misyoner ruhunu yükseklere taşıyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ve seçkin cemaate teşekkürler.
- tarihinde hazırlandı.