Anlamdan Yoruma Gülen Röportajı

Zaman Gazetesi'nde on bir gün devam eden Nuriye Akman'ın Fethullah Gülen röportajını ilgiyle okudum. Bu makalede ifade edilen ve özellikle bulunduğumuz coğrafyanın geleceği açısından çok önemli olan mesajlar, tespitler ve orijinal yorumlar, sadece Türkiye'de değil, bizim gibi yurtdışında yaşayan nice Türklerin ve hatta (gazetenin Amerika baskısında bazı bölümleri İngilizce olarak vermesi vesilesiyle) konuyla ilgilenen yabancı bilim adamlarının da ilgisini çekti.

Ortadoğu'da sıcak gelişmelerin yaşandığı ve bazı çevrelerin bir medeniyetler çatışmasını daha ileri boyutlara taşımakla meşgul olduğu bir zamanda, hem konuşmaların içeriği ve hem de soruların seviyesi gerçekten çok önemliydi. "İslam'ın kuralları bellidir. Savaşı fertler ilan edemezler. Savaşı bir hizip, bir organizasyon ilan edemez. Savaş, devletin ilan edeceği bir şeydir. (...) Bana göre İslam dünyası diye bir dünya da yok. Müslümanların yaşadığı yerler var. Bazı yerlerde çok, bazı yerlerde az. O da kültür Müslümanlığı. (...) Türkiye'de irtica yok demiyorum; ama irticadan daha çok irtica yaygarası var. (...) Takiyyeye cevaz vermek teröre yumuşak bakmak gibidir. (...) Yahudi ve Hıristiyan kavgası bilhassa Ortadoğu için iyi olmaz..." gibi birçoğu yazı başlıkları olan ve doğrusu her biri yeni bir açılım ve farklı bir perspektifle hadiselere bakma imkanı veren bu tespitler, fikirlerine içte ve dışta büyük bir topluluğun saygı gösterdiği bir Müslüman âlim tarafından söylendiğinde, daha farklı bir değere ve öneme sahip olmaktadır.

Anadolu Müslümanlığı...

Nuriye Akman'ın bu röportajı, gerçekten de zamanlama ve içerik bakımından çok etkili olmuş ve dünyaya Anadolu insanının bin yıllık Müslümanlık anlayışını yeniden duyurmaya vesile olmuştur. Türkiye'de bu yazı dizisinin büyük çoğunluk tarafından olumlu değerlendirildiğini, ancak çok az bir kesimin bir iki konu etrafında olumsuz bazı yorumlar yaptığını da göz ardı etmemek lazım. Bu kadar önemli mesajlar içeren bir konuşmada, elbette ki farklı anlayış ve yaklaşımlar ortaya konacaktır. Sayın Gülen, "Müslümanlıkta olduğu kadar başka yerde özeleştiri yok" demekle, zaten "özeleştiri"ye açık olduğunu da ortaya koyuyor. Ancak eleştirilerin ve değerlendirmelerin, geniş bir anlayış ve perspektifle ortaya konan dinî, siyasî, sosyal ve kültürel mesajlar etrafında değil de, (güzel ülkemin geleneksel popüler yaklaşımı icâbı) bir tek cümle etrafında dönüp dolaştırılması, bizi bazı aydınlarımızın feraseti konusunda hayal kırıklığına uğrattı... Biz, yurtdışında yaşayan Türkler, Müslümanların potansiyel birer suçlu olarak görüldüğü ortamlarda, sempozyum, panel ve konferanslarda bu tür bir bakış açısı ve anlayışı, coğrafyamıza barış, dostluk, huzur getirecek bir medenî yaklaşım örneği olarak takdim ederken, ülkemizdeki bazı kesimlerin aksi yayınlar ve beyanları, her zamanki gibi, iyi niyetli davranışları baltalamaktan başka birşeye yaramadı.

Yazarın niyetiyle asla örtüşmeyen, metnin niyetiyle de bağdaşmayan bu yorumlara, fikirlerini ve konulara bakış anlayışlarını yakından takip ettiğimiz ve birçok konuda kendilerini takdir ettiğimiz bazı isimler de eklenince doğrusu, bir nebze de okur–yazarlık adına üzüldük!

Yazarın Niyeti

Bir yazarın eserindeki niyeti bazen muğlak kalabilir. Özellikle edebî eserlerde, sembolik şiirlerde, yazarın maksadını, niyetini, söylediklerinin değer ve konumunu anlamak, bazen zor olabilir. Bu durumda, metnin gerçek anlamını ortaya koymak için, metin dışı kaynaklara başvurmak en yaygın yoldur. Sözgelimi, yazarın hayatı, yaşadıkları, tecrübeleri, diğer eserlerindeki benzer ifade ve ortak konular, bir bir taranarak konuya açıklık getirilir. Yazarın niyeti, onu bir bütün olarak tanımak ve neyi söyleyip neyi söylemeyeceğini bilmekle daha kolay anlaşılabilir. Bu durumda, sözgelimi Sayın Gülen, "Müslüman olmayanları kesmeli" gibi bir ifade kullanırsa, bunun yazarın hayatı, fikirleri, daha önceki beyanları, kitap, makale ve yüzlerce konuşmasıyla örtüşmediğini ve dolayısıyla ifadenin metin içerisindeki bağlamını (kontekst) incelemek gerektiği düşünülecektir. Yazarın neyi kastettiği, bir ölçüde "neyi kastedebileceğini" anlamak istemekle de alakalıdır. Nitekim Prof. Saim Yeprem, bu konuda yazarın ve metnin niyetini, konunun bir uzmanı olarak şöyle değerlendirmiştir: "Hocanın bu görüşlerine katılıyorum. İslam dinini gönülden benimsemiş bir kişinin terörist olması mümkün değil. Gerçek anlamda bir Müslüman'ın insanlığı rahatsız etme manasında bir terör mensubu olması düşünülemez. Bunda Kur'an'a ve peygamberin öğretilerine ters düşen bir durum yok. Diğer ifadeye gelince, orada sanıyorum bir yanlış yorum veya yanlış aktarma var. O sözün öyle olması mümkün değil bir defa. O eşdeğerlik, İslam dinini kabul etmeme açısındandır. Yani bir ateistin İslam dinine mensup olduğu söylenebilir mi? Aynen onun gibi, bir teröristin de İslam dinine mensup olduğu söylenemez." (Hürriyet, 04.04.2004).

Metnin Niyeti

Modern edebiyatta metni metinle açıklamak daha yaygın bir yol olarak görülür. Yazarın niyeti, bazen metnin niyetinden farklı olabilir. Sözgelimi, yazar istediğini tam anlatamayabilir veya bazen dil, metinde ön plana çıkarak yazarın kastettiğinden daha kuvvetli bir nitelik kazanabilir. Bu anlamda, yazarın "ben burada şunu düşündüm" demesi önemli değildir. Önemli olan metnin niyeti, dil, üslup, kelimelerin cümledeki yeri ve önemi, cümlenin cümle birlikleri ve paragraftaki yeri ve değeridir. O halde bir metnin niyetini anlamak, bir tek kelimeyi veya cümleyi, metinden bağımsız olarak düşünmekle mümkün olmaz. Böylece, metnin içerisindeki cümleyi metin bağlamında düşünmek, değerlendirmek ve anlamak şarttır. Sözgelimi, Sayın Gülen, bir metinde "Yani ateist, Allah'ı, peygamberi kabul etmeyen insan ne ise, insan öldüren de onunla eşdeğerdir." Diye bir ifade kullandığı zaman, bunun şu işlemlerden geçirilerek anlaşılması doğru olacaktır:

1) Bu cümlede bulunan "yani" kelimesi, cümlenin bir izah, örnekleme ve açıklama cümlesi olduğunu gösteriyor ve bir önceki cümle/lerle bağlantısını ihtar ediyor.

2) Burada "ateist" kelimesinin, iki virgül arasında sözlük anlamı verilmiştir: "Allah'ı, peygamberi kabul etmeyen insan." Bu tanım yazarın kendisine ait bir tanım değil, hemen hemen bütün Türkçe sözlüklerin sözkonusu kelimeye verdiği bir anlamdır. Yazar, böylece kimleri kastettiğini açıkça belirtmektedir.

3) "Yani", ifadesinin bağlı olduğu bir önceki cümle: "Demek ki insan öldüren, kâfirin maruz kalacağı aynı şeye maruz kalıyor." Şeklinde olup bu dahi bir bağımlı cümledir. Dolayısıyla, "demek ki" ifadesi de bir önceki cümleyi anlamayı gerektirmektedir. Burada "insan öldürenle, kâfir aynı şeye maruz kalıyor" denmekle, her iki grubun "ortak bir yönü" (mâruz kalacakları hâl) ifade ediliyor. Burada düz bir mantıkla "insan öldürenle kâfir aynıdır" denmiyor. "Mâruz kalacakları hâl" aynıdır, deniliyor ki burada bir benzerlik, ortaklık yönü önplana çıkarılıyor.

4) "Demek ki" ifadesinin bağlı olduğu bir önceki cümle, "Bu hüküm kâfirler için söz konusudur" şeklinde olup bu dahi bir önceki cümleyle ancak anlaşılabilecek niteliktedir, yani bağımlı bir cümledir. Burada, kâfirler için söz konusu olan bir "hüküm"den bahsediliyor.

5) Bütün bu cümlelerin bağlı olduğu ve açıklayıp yorumladığı ana cümle; "İbn–i Abbas insan öldürenin ebediyyen cehennemde kalacağını söylüyor." cümlesidir. Bu cümle de bir önceki cümle olan; "Bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürme gibi olduğunu Kur'an–ı Kerim söylüyor." ifadesini pekiştirme maksadıyla kullanılmıştır.

6) Şimdi başa dönüp metni bu eksende bir daha anlamaya çalışalım.

Suiniyet...

Kur'an–ı Kerim, "bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürme gibi olduğunu" bildiriyor. İbn–i Abbas, "insan öldürenin ebediyyen cehenemde olacağını" söylüyor. Ancak bu ifade kâfirler için geçerlidir. Allah'a, peygambere inanmayan, cenneti, cehennemi, ahireti, hesabı kabul etmeyen kimseler için... Bu kimseler ebediyyen cehennemde kalacaksa, ben Müslüman'ım diyerek "insan öldürenin de böyle bir akıbete düçâr olacağı" ifade ediliyor. Dolayısıyla burada "ateist" ( Prof. Dr. Niyazi Öktem'in ifadesiyle, "inançsızlığı yaymak için gayret gösteren ve tüm inanları horlayan, kötüleyen kişi") ile inancı ne olursa olsun (metinde "cinayet işleyen Müslüman" kastediliyor) "kâtil", "cehenneme müstahâk olma" yönüyle "ortak" bir özelliğe sahip olmaktadır. Bir edebî kavram olarak "vech–i şebeh" olarak ifade edilen bu "benzetme yönü", konuyu anlamanın da püf noktasıdır.

Elbette ki bununla da bitmiyor. Bu paragrafın metnin bütünündeki yeri ve metnin bir bütün olarak neyi kastettiği de önemlidir. Bu ifadelerin yer aldığı metin başlığı "Teröre Girmiş İnsan Müslüman Kalamaz" şeklinde olup aslında bütün bir anafikri de ortaya koymaktadır. Zaten ifadenin yer aldığı paragraf da eğitimin önemi, Müslüman'ın terörist olamayacağı, "Zerre ağırlığınca hayır yapan onu bulur, zerre ağırlığınca şer yapan da onu bulur." (Zilzal Sûresi, 7. ve 8. ayetler) ayetinin manası gereği, kimsenin hayatına kastedilmeyeceği konularını ihtivâ etmektedir.

Yazarın niyetini ve metnin niyetini çok iyi bilen ve Sayın Gülen'i yakından tanıdıklarını da ifade eden ilim ve fikir adamlarının nasıl olup da böyle bir hataya düşmüş olabileceklerini kestirmek çok zor. Hele ki "ateistle teröristi bir tutuyor" şeklinde, "kuş uçar, uçak da uçar, öyleyse kuş uçaktır" gibi düz bir mantıkla yorumlar yapmak, "yazarın" ve "metnin" niyetinden ziyade, birilerinin "suiniyetine" yarayacak iken...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.