Mâlâyanî İşler Harama Açılan Kapılardır
Bugünün en büyük meselelerinden biri, insanı fazlasıyla meşgul eden faydasız işlerin çokluğudur. İnternet başında ne aradığımızı bilmeden saatlerimiz geçiyor.
Akıllarımızı, kalblerimizi esir alan değişik adlarda sosyal paylaşım ağları var. Bazen bir maçın ya da dizinin değerlendirmesi için saatlerce konuşuyoruz. Gündelik siyasi tartışmalara sarf ettiğimiz zaman da cabası... Peki din bütün bunlara ne diyor? Haram olmayan fakat bize dünyevi ve uhrevi faydası da dokunmayan ve hadiste "mâlâyâni" olarak ifade edilen bu tür meşgalelere karşı nasıl bir tavır geliştirmemiz gerekiyor? Bunların cevabını bize Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) veriyor.
İki Cihan Serveri buyuruyor ki: "Müslüman'ın İslâmiyetine (dînî hayatına) ait güzelliklerindendir mâlâyanî işleri terk etmesi..." Elbette ki, sadece böyle bir tercüme ile Efendimiz'e ait bir sözün derinliğini anlamak, bu kısa ifadenin şümulünü kavramak mümkün değildir.
Hadis-i Şerifte; mü'minin dini hayatının, İslâmî hassasiyetinin ihsan şuuruna ulaşmasının sırrından bahsediliyor. Yani kişi, pratikte ve dış yönü itibarıyla, sağlam, arızasız ve kusursuz bir seviye yakalamalı; iç yönü itibarıyla da ihsan sırrını temsile ulaşmış olmalıdır. Böyle bir mü'min, mutlak surette, mâlâyani işleri terk etmelidir. Daha net bir ifade ile mâlâyâni ve boş işlerle vakit geçiren bir kişinin dini hayatının sağlıklı olduğunu söylemek mümkün değildir. Böyle boş ve faydasız işlerle arasına mesafe koyan, onlara karşı tavır alan biri, Müslümanca bir tavır ortaya koymaktadır.
Vakar ve ciddiyet, bir Müslüman'a en çok yakışan tavırlardır. Ciddiyetsizlik, erkek olsun kadın olsun bir mü'min için itibar törpüsüdür. Ciddiyetsiz ve laubali insanların ibadetlerinde de ciddiyet yoktur. Böyle bir insan, belki namaza durduğu zaman ciddî gibi görünebilir; fakat eğer iç dünyasında, kalb ve vicdanında ciddîliğe ulaşamamışsa, o sadece yıldız görünme sevdasında bir ateş böceğidir. Uzun zaman da böyle görünebilmesi mümkün değildir.
Fıtrat ve karakterler gizlenemez. Her insan, karakterinin gereğini ortaya koyar. İnsan, kendi tabiatında bulunan boş işlere meyil hissini yenip, hayra yönlendirebilir. Meğer ki ciddiyet onda değişmeyen bir karakter hâline gelmiş olsun! Temrin ve sıkı kontrolle bu seviyeyi yakalamak mümkündür. Samimi bir ısrar ve kalbi bir teveccühle Cenab-ı Hak, insana böyle bir mücadelesinde inayetini lütfedecektir. Eğer böyle bir temrin ve kontrol varsa zaman içinde "olma", "görünme"nin önüne geçer.
Meseleyi Muhterem Hocaefendi'nin bir ifadesiyle şöyle toparlayabiliriz: "İçte ihsan olmalı ki, dışta itkan olsun! İnsanın iç dünyasında sürekli Allah tarafından görülüyor olma hissi canlı olmalı ki, davranışlarında da bu temkin ve ciddiyet görülsün. Dış, daima içten destek almalıdır. İnsanın iç dünyası ciddî olmalı ki, bu onun dış dünyasına da sirayet etsin."
Hz. Ömer, hilafet makamına tavsiye edilen büyük bir sahabi için şöyle demiştir: "Denilen kişi her yönüyle hilâfete lâyıktır. Ancak şakası biraz fazladır. Hâlbuki hilafet, bütünüyle ciddiyet isteyen bir meseledir."
İnsanları idare durumunda hilafet ciddiyet ister de, yeryüzünde Cenâb-ı Hakk'ın temsilcisi olma mânâsına hilafet ciddiyet iktiza etmez mi?
Allah huzurunda, O'nun boynu tasmalı bir kulu olma mevzuunda gerekli ciddiyeti elde edememiş bir insan, diğer hususlarda nasıl ciddî olabilir ki?
Hadiste Müslüman'ın ihsan sırrına ermesi, dinini güzel yaşaması için gerekli olan bir yoldan bahsedilmektedir. O da laubaliliği terk etmektir. Ciddiyet kazanılıp laubalilik terk edilmedikçe, bir insanın ihsan şuuruna sıçraması mümkün değildir.
Mâlâyâni işler, bizi Allah'tan gafil kılan, O'nu bize unutturan, harama yakın, helalden uzak işlerdir. İçi boş bir muhabbetin her an gıybete, dedikoduya ve haram mevzulara kayması mümkündür. Faydasız internet gezintilerinde karşımıza nasıl olumsuz sürprizlerin çıkacağını ve bize manevi anlamda neler kaybettireceğini bilemeyiz. Günde yarım saatini Kur'an okumaya ayıramayan, her biri üç beş dakika süren namaz tesbihatını bile doğru dürüst yapamayan insanların, internet, televizyon ve çay kahve başlarında saatlerini tüketmeleri ancak ve ancak dindeki ciddiyetsizlikle izah edilebilir. Bu konuya inşallah önümüzdeki hafta da devam edeceğiz.
- tarihinde hazırlandı.