Hüküm vermek kolaydır anlamak zordur
G. W. Friedrich Hegel Phenomenology of Spirit (Ruhun Fenomenolojisi) adlı kitabının girişinde “Hüküm vermek kolaydır, anlamak zordur, anlayışla hükmü mezcetmek ise zorların en zorudur.” der. İnsanlar anlamadıkları bir olgu, bir olay ve bir mesele hakkında kolay hüküm veriyorlar. Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’nin maruz bırakıldığı muamele tam da budur işte. İnsanların bazıları anlamaya yanaşmıyor ve anlamak istemiyor. İlahiyat kökenli bir arkadaşım, Hizmet Hareketi’yle ilgili ithamlarını bir bir sıraladıktan sonra, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin herhangi bir kitabını okuyup okumadığını sorduğumda cevap olarak “Okumam ve okumayı da düşünmem.” dedi. Bu gayri akademik tavır karşısında benim cevabım şu oldu: “O halde anlayamazsın kardeşim. Anlamadığın birine de düşman olursun, zira kişi bilmediğinin düşmanıdır.” Akşam sabah Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında ahkâm kesenler, olmadık ithamlarda bulunanlar, sayın Gülen’in elli küsur kitabından kaçını normal bir psikolojiyle başından sonuna okumuşlardır ya da okuyabilmişlerdir acaba? Çok merak ediyorum… Kendi Dünyamıza Doğru ilerleyip Kalbin Zümrüt Tepeleri’ne tırmanmayı göze alabilen kaç kişi çıkar bu hay huylara yakayı kaptıranlar arasında?
Ne kadar da kolay hüküm veriyorlar! Ne kadar keskin ve bir o kadar da yaralayıcılar. Bu hususta ahali kısmen mazurdur, zira onlar genel havadan çabuk etkilenir ve yapılan tezvirata çabuk inanır. Peki anlamaya vakti ve cehdi ve hatta kapasitesi olmayan, sadece verdiği keskin hükümlerden ekmek yiyen gazetecileri mazur görebilir miyiz? Gazeteciliğe soyunmuş akademisyenlere ne diyeceğiz? En vahim manada ise, mesleği akademisyenlik olan ilahiyatçılara, sosyologlara, tarihçilere, hukukçulara, felsefecilere, ilim adamlarına ne diyeceğiz?
Fethullah Gülen Hocaefendi’yle ilgili sahih bilgiye ulaşabilmek için, doğrudan Hocaefendi’nin kitaplarını okumak gerekir.
Hizmet Hareketi ile ilgili müşahede ettiğim tavırlardan, yapılan yorumların kahir ekseriyetinden ve bunca yazıdan edindiğim intiba şu: anlamıyorlar ve anlamak istemiyorlar. Oysa anlamak için biraz iyi niyet ve çokça gayret lazım. Bir sosyal olguyu bir hareketi veya bir filozofun düşüncesini anlayabilmek için belki de yapılması gereken ilk şey bir nebze sempatidir. Akademik “metot” gereği iyi niyetle ve sadece anlamak ve iyi anlamak gayesiyle yaklaşılmalıdır; isterse anlamaya çalıştığın şey senin dünya görüşüne aykırı olsun. Bu bir Batılı düşünür de olabilir. Anlamak için, iyi anlamak için bu düşünürü kendine biraz yakın hissetmen, kendini O’na yakın kılman gerekir. Bir düşünürün düşünce iklimine girebilmen için bu şarttır. O kişinin düşünce iklimine giremezsen anlayamazsın. Ya da o düşünür sana düşünce dünyasını açmaz. Hizmet Hareketi’ni ve Hocaefendi’nin felsefesini anlamak isteyen herhangi bir ilim adamı veya entelektüel de böyle yapmalı. Hocaefendi’nin düşüncesine ve ruh iklimine yaklaşmalı. Anlamak için sempati ve biraz da empati yapmalı. O zaman belki Hocaefendi’yi ve dolayısıyla Hizmet Hareketi’ni anlaması mümkün olabilir.
Bu iyi niyet, sempati ve biraz da empati niçin gereklidir? Anlamanın önündeki en büyük engel olan önyargı dağlarını yıkmak için! Önyargı anlamanın, doğru anlamanın en büyük düşmanıdır. Eğer daha önce hiç tanımadan ve okumadan şu veya bu mülahazalarla, kulaktan dolma bilgilerle edindiğiniz “Önyargı” sizin “Rehberiniz” olursa, ne kadar okursanız okuyun sadece önyargınız güçlenir. Tersine, anlamaya çalıştığınız insana, sisteme ya da fikre halis bir araştırma cehdi, iyi niyet ve sempatiyle yaklaşır, daha sonra da bir derece empati yaparak önyargı dağlarını eritirseniz ilk sınavı geçtiniz demektir. Sonra sahih ve doğrudan bilgi gerekir. Felsefe hocamız derdi ki: “Filozoflar hakkındaki kitapları okumayın, filozofların kendi kitaplarını okuyun.” Niçin? Sahih ve doğrudan bilgiye ulaşmak için. Fethullah Gülen Hocaefendi’yle ilgili sahih bilgiye ulaşabilmek için, doğrudan Hocaefendi’nin kitaplarını okumak gerekir. Bunun yanında hareketle ilgili yüzlerce akademik makale ve kitap vardır. Doğru anlamak ve doğru hükme ulaşmak için, en azından Hocaefendi’nin kitaplarından bir kısmını, normal bir psikolojiyle okumak lazım. Kibirli bir psikolojiyle okumanın herhangi bir faydası olamaz. Eğer hükümleriniz başkalarının hükmüne, bilgileriniz başkalarının bilgisine, kanaatleriniz başkalarının kanaatine dayanıyorsa, o zaman siz aslında Hocaefendi ya da Hizmet Hareketi hakkında değil, başkalarının Hocaefendi ve Hizmet Hareketi hakkındaki hükümlerini konuşmuş oluyorsunuz. O halde bu hükümler size ait değil. Size ait olmayan hükümleri konuşmak ise meslek onuruyla bağdaşmaz. Her ne kadar siz iştirak ettiğinizi söyleseniz de.
En yanıltıcı olanı, gayesi belirlenmiş emellere hizmet için imaj oluşturma faaliyetinin bir parçası olmak; bilerek veya bilmeyerek siyasi hedefler için oluşturulmak istenen algılara malzeme olmaktır. Akademisyen ve entelektüellerimizin bu şekilde “malzeme” olmaya rıza göstermelerini normal karşılayamayız. Biz ilim adamlarımızın bu konularda “rehber ve hakem” olmalarını bekleriz. Ancak siyasi gündemin dilini benimseyip kavgaya karışanlara nasıl hakemlik emanetini vereceğiz ve onlara nasıl güveneceğiz? Bu kargaşa dönemi bittiğinde, taşlar yerine oturduğunda, siyasi gündemin içinden olan, siyasi ağızla konuşan ilim adamlarımız kendilerini toplum içinde nasıl konumlandıracaklar; çok merak ediyorum.
İlim ehlinin gündelik siyaset diliyle konuşması ve yine ilim sahibi bir zâta yapılan hakaretler karşısında dilsiz kalması tam bir felakettir. İlmi birikimi her bakımdan tescil edilmiş bir zatın ilim camiası tarafından takdir edilmemesini anlayış eksikliğine bağlıyorum. Öte yandan diyelim ki bazı görüşlerini, yorumlarını, içtihatlarını paylaşmıyorsunuz ancak hadis ve tasavvuf ilminde geldiği noktayla ve milyonlarca insana ilham veren yönleriyle İslam ülkelerinden çok sayıda ilim adamının takdir hislerini kazanmış bir kamete kendi ülkenizde galiz hakaretler yapılıyorsa sizin sessiz kalmanız ilmin izzetine uygun düşmez. En azından ilmin ve ilim adamının korunması gerekir; en azından bir beyanla muhafaza edilmesi gerekir.
Ayrıca metot açısından hatırlamalıyız ki “sahih” ve “doğrudan” bilgi esastır ve yine anlamak için bir diğer husus da sahih tecrübedir. Bu bizzat görüş bildireceğiniz grubun içinde olmakla kazanılır, içeriden bakıp tanımakla olur. Diyelim ki Melamiliği tanımak ve hakkında konuşmak istiyorsun. Bir ilim adamı olarak sana yakışan şey, hakkında sahih bir bilgiye ulaştıktan sonra sahih tecrübe edinmek için Melamilerin içinde bulunmak ve mensuplarıyla görüşmektir.
Bir insanı, bir düşünürü, bir hareketi anlamak için önce sempati, sonra empati göstermek, sahih bilgi ve sahih düşünceye ulaşmak gerekir. Şimdi insaflı olarak soralım: Hocaefendi ve Hizmet Hareketi ile ilgili olarak kolayca hüküm verenler, ağır ithamlarda bulunanlar ne kadar empati yapabildiler ve ne kadar sahih bilgi ve sahih düşünceye ulaşmayı denediler. Yazdıklarıyla sadece anlamadıklarını değil, aynı zamanda sahip oldukları bu psikolojiyle anlayamayacaklarını da göstermiş oluyorlar.
Ne diyelim. Hüküm vermek kolaydır. Anlamak zordur. Asıl zor olan hükümle anlayışı birleştirmektir.
- tarihinde hazırlandı.