Partizanlık değerleri aşındırıyor

Partizanlık değerleri aşındırıyor

Siyaset seküler, dünyevî bir faaliyet. Dünyaya dair taahhütleri olan ve hayat standardını, yaşam şartlarını düzeltmeyi, iyileştirmeyi vaat eden bir çalışma alanı. Ancak bir kısım muhafazakârlar/siyasal İslamcılar bu dünyevî faaliyete fazlaca kutsiyet kattılar. Bir siyasî partiye oy vermeyi itikadî, imanî bir konu olarak ele alanlar oldu. Partilerin “araç” olduğu unutuldu ve bir “amaç” haline getirildi. Bir dine/inanca “mümin” kazanmaya çalışan misyonerler gibi partilere eleman kazanma çalışmaları yapıldı; buna manevî değer atfedenler oldu. Parti değiştirmeyi “din değiştirme” veya “dinden çıkma” gibi sunanlar oldu. Siyasete bu kadar önem verme, öne çıkarma dinî kutsalların, millî-ahlakî değerlerin siyaset hesabına suistimalini ve gerçek önemini (nispeten) yitirmesini sonuç verdi.

Siyaset esnek, değişken, tek doğrusu olmayan, ideolojik yaklaşımınıza, bakış açınıza, hatta mesleğinize, ekonomik-sosyal durumunuza göre doğruları değişebilen bir alan. O nedenle başkalarına sübjektif siyasî doğrularınızı dayatmak, ülke bütünlüğüne, aile bağlarına zarar verebiliyor. Siyasî tezler, yaklaşımlar elbette anlatılabilir; ancak “benzer düşünmüyor”, “benim partime destek vermiyor”, “benim görüşümü paylaşmıyor” veya “karşı çıkıyor” diye dostları küstürmek, akrabalarla ayrışmak, kırıcı ifadelere başvurmak doğru değil. Kimsenin başkasını kendisi gibi düşünmüyor diye kınama, ötekileştirme hakkı yok; olmamalı. Ancak son seçim sürecinde kantarın topuzu kaçtı ve özellikle muhafazakâr kesimler-aileler bu noktada birbirlerini ciddi oranda kırdı ve yaraladılar. Aynı aile içinde, bazen karı-koca arasında, bazen kardeşler, yakın akrabalar arasında sıkıntılar yaşandı; kavgaya varan atışmalar oldu. Oysa siyasî konular geçici ve değişken; akrabalıklar ve dostluklar ise kalıcı ve daha önemlidir. Arzu ettiğimiz bazı siyasî sonuçlar için birbirimizi kırmaya değmez.

Siyaset, kutsalları erozyona uğratıyor, toplumu bir arada tutan değerleri siyasî hedeflerine dayanak, araç yapıyor. Partizanlık milletin varlığına, birliğine tehdit oluşturacak boyutlara ulaştı.

Ülkemizde siyaseti bir “savaş” gibi, “ölüm kalım” gibi algılamak yaygın. Bu algı toplumda, ailede yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Oysa karı-koca, baba-oğul olsa dahi hiç kimseyi kendimiz gibi düşünmeye zorlama hakkımız yok; hele siyaset gibi tali ve değişken konularda. Herkes farklı düşünebilir, aynı olaya farklı bir pencereden, açıdan bakabilir ve bu gayet tabiidir. Ziya Paşa’nın “müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar” sözü en başta siyasî görüş farklılıkları için geçerlidir. Türkiye’de siyaset dili çok keskin, itham edici, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı hale geldi. Liderlerin bu tutumu alta da yayıldı ve toplum içinde de dışlayıcı, itham edici tavırları sıkça görmeye başladık. Siyaset adamlarının sergilediği nefret dili, yargısız infazlar o siyasetçiyi rol model olarak görenlerde daha katı şekilde tezahür edebiliyor. Bir devlet adamının ötekileştirip her gün “suçlu” gibi sunduğu toplum kesimlerine camiden cenaze namazına, çarşıdan pazara kadar ambargo koyma, en tabii haklardan men etmeye çalışma, temel özgürlükleri yok sayma davranışları gösterilebiliyor. “Buraya falanlar giremez”, “burada falanlarla alışveriş yapılmaz” gibi Mekke dönemi müminlerine uygulanan muhasaraya benzer derin husumetler sergilenebiliyor. Sürekli ve yüksek sesle tekrar edilen nefret söyleminin, mücrimleştirmenin son dönemlerde kendinden olmayana şiddet, dövme, yumruklama şeklinde tezahür ettiğine de şahit oluyoruz. Bu tablo, toplumsal barışa büyük zarar verdiği gibi, cinnet hali yaşayan bir toplum portresi çiziyor.

Hükümetler genellikle kamu kaynaklarını ve imkânlarını kendi siyasetleri adına kullanma eğiliminde olurlar. Ancak son zamanlarda çok cüretkâr, hukuk ve etik dışı şekilde kamu kaynakları/imkânları siyasete alet edildi. Devasa iddialar, fecaat ithamlar, yargıya intikal etmiş konular dinî değerleri, İslamî kriterleri önemseyen kesimler tarafından “benden”, “bana benzer” diye yok sayıldı; görmezden gelindi, hatta meşrulaştırıldı. Rüşvet alan, kamu kaynaklarına tasallut eden, usulsüzlük, yolsuzluk, hukuksuzluk yapan kendi siyasî görüşünden ise problem edilmedi. Dinî ve ahlakî değerler, hukuk ve ilkeler siyasete feda edildi. Siyasetin, bürokrasinin, iş dünyasının kirlenmesine meşruiyet kılıfları bulunmaya, izahlar geliştirilmeye çalışıldı. Son seçimler toplumda, özellikle de muhafazakârlarda ahlakî ve etik değerlerin değil, politik aidiyetlerin öne çıktığını, dünyevî beklentilerin, rahatı bozmamanın önemsendiğini ortaya koydu.

Türkiye’de genel olarak bir üslup problemimiz var. Pek çok konuda üslubumuzu koruyamıyor, kastı aşan sözler sarf edebiliyoruz. Ancak siyasetin dili ve üslubu sokağı da olumsuz etkileyecek şekilde kirlendi ve seviyesizleşti. Temsil sorumluluğu olan devlet/siyaset adamları sokakta iki çocuk arasında geçtiğinde müdahale edeceğimiz türden lafları birbirlerine söyler oldular. Bu seviyesiz üslup, küfürlü ifadeler ahlak-ı Nebeviyeyi esas alan, Peygamber yolunu rehber edinen kesimler tarafından dahi kanıksanmaya, problem edilmemeye başlandı. Müslüman kimliği ile tanınan, dinî hassasiyeti bilinen bir siyasî lider bütün toplumun önünde toplumun bir kesimine en ağır hakaretleri yapmaktan çekinmedi. İnançlı bir devlet adamı Müslüman’ın başka bir Müslüman’a delilsiz, mesnetsiz asla söyleyemeyeceği, “sahte peygamber” “âlim müsveddesi”, “nifak şebekesi” gibi dinî ve hukukî açıdan çok ağır sonuçları olan ithamlarda bulundu. Bu sözler karşısında ülkede İslam’ı temsil eden resmî ve sivil kurumlar, kişiler bir açıklamada bulun-a-madı, bir tashih yap-a-madılar. Din adamlarından, ilahiyat profesörlerinden ve kanaat/cemaat önderlerinden yeterli tepki ve eleştiri göremedik.

Bu kadar kutuplaştırılan, gerilen toplumda, siyasetin bu kadar sert ve ölçüsüzce yapıldığı bir ülkede değerler ve kutsallar siyasete kurban edilir ve hoyratça kullanılır. Ya siyasetin tansiyonu düşürülmeli, siyaset dili yumuşatılmalı veya değerler kutsallar siyasete malzeme yapılmamalı. Zira siyaset, kutsalları erozyona uğratıyor, toplumu bir arada tutan değerleri siyasî hedeflerine dayanak, araç yapıyor. Partizanlık milletin varlığına, birliğine tehdit oluşturacak boyutlara ulaştı. Sınır, ölçü, değer, kutsal tanımayan Makyavelist siyaset tarzı toplumun tutkalı, milletin harcı manevi değerlerimizi, vakarımızı, ahlakımızı, terbiyemizi, pervasızca harcıyor; kutsallarımızı sorumsuzca aşındırıyor.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.