Seçilen kelimelerdeki dil incelikleri (18. âyet)

Seçilen kelimelerdeki dil incelikleri (18. âyet)

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ “Sağır, dilsiz ve kördür onlar. Onun için dönmezler.” âyetinde geçen kelimelerin inceliklerine gelince:

Evvela insanlar, misal içinde de müşahede ettiğimiz gibi, kendilerini böyle olumsuzluklar içinde görünce, yani ıpıssız bir çölde, kimsesiz, garip, tek başına, vahşi hayvanların dehşet verici sesleri ve tabiatın bir mânâda ürpertici manzarası karşısında etrafında neler olup bittiğini iyice anlayabilmek için önce kulak kabartırlar. Ne var ki kulakları o sesleri seçememekte, hiçbir şey duyamamaktadırlar. Çünkü صُمٌّ “sağırdırlar”. Ayrıca çöldeki o vahşete ayrı bir vahşet katan, etraflarında olup biten şeyleri duyamayışları, iç içe ürpertiler yaşayışları canlarını gırtlaklarına getirir de, bir ızdırar hâliyle o vahşet-âlûd durumlarını etraflarına duyurmak ve başkalarından yardım istemek için kendilerini sıkar ve “Yardıma gelen yok mu?” diye bağırmak isterler. Ne var ki, bağırmaya teşebbüs ettiklerinde bakarlar ki dilleri de tutulmuş. Evet, onlar بُكْمٌ “dilsizdirler”. Ne ses duyarlar ki onunla ünsiyet etsinler ne seslerini duyurabilirler ki bir enîsin gelmesine vesile olsun. Son çare olarak bu korku ve vahşet veren karanlıklar içinde etraflarını bir kere daha süzmeye dururlar. Heyhat, o gayretleri de boşunadır; hiçbir şey göremezler; zira onlar عُمْيٌ “kördürler”. Son bir gayret bu vahşet-âlûd durumu derk edip fıtrat-ı selimeye dönmek için çırpınırlar ama, فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ “Onlar dönemezler.” Dönemezler, çünkü istidatları körelmiştir. Ve bu Cehennem’e benzeyen hâlete kendileri sebep oldukları için onun içinden çıkamazlar; çıkamaz ve çırpındıkça batarlar.

Burada işârî olarak bir diğer hususu da arz etmekte yarar var: Bunlar, şehevât-ı nefsaniyelerine inhimak ettikleri, o atmosferde duyulan her şey şehevât-ı nefsaniye ve behîmî arzularının sesi soluğu olduğundan ve bir türlü de bunun dışına çıkamadıklarından, etraflarında hak adına söylenen şeyleri asla duyamazlar. Çünkü صُمٌّ “sağırdırlar”.

Kalblerinde iman olmadığından dolayı, gelen âfâkî malumatı değerlendiremedikleri ve bundan ötürü de kalblerinde iz’an hâsıl edecek ölçüde bir canlılık olmadığı için “La ilâhe illâllah Muhammedün Resûlullah” diyemezler; zira بُكْمٌ “dilsizdirler”.

Vicdanları sâlim olmadığı, içlerinde bir musaddık bulunmadığı, âfâkî âlem de onlara bir şey ifade etmediği için onlar عُمْيٌ “bakar kör”dürler. Kur’ân-ı Kerim’in bu mülâhazayı teyit sadedinde: فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ “Onların gözleri (basarları) kör değil; esas göğüslerindeki kalbleri (yani basiretleri) kördür.” (Hac sûresi, 22/46) âyetiyle bu tür bakar körlere vurguda bulunduğu ve insanları basiretli olmaya çağırdığı daha evvel de ifade edilmişti.

İşte bu vaziyetteki kimselerdir ki, hiçbir zaman ayrıldıkları o ilk noktaya, fıtrat noktasına dönemezler. Vâkıa, ebediyen dönemezler değil. Çünkü âyet لَا يَرْجِعُونَ “dönemeyecekler” demekte, لَنْ يَرْجِعُوا “ebediyen dönemeyecekler” dememektedir ki bu, her şeye rağmen yine de bir ümidin olduğunu, aslında isteseler dönebileceklerini anlatır. Bu ifadelerle de insan iradesinin önemi vurgulanır ki, kendi iradeleriyle düştükleri gibi –Allah’ın (celle celâluhu) izniyle– yine kendi iradelerini kullanarak bu durumdan kurtulabilecekleri anlaşılır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.