Ramazan Ayında Yaşanan Uhrevi Duygu ve Düşünceler
Bizim ramazanlarımızda, hiçbir zaman tamamen dinmeyen bir uhrevîlik heyecanı çağlar; gecelerin esâtîrî güzelliklerinden, seherlerin sihirli dakikalarına; gündüzlerin ramazanlaşmış çehrelerinden gurubların rü'yet yamaçlarını hatırlatan renklerine kadar her an ayrı bir duygu tufanı köpürür durur: Seherler, o kendilerine mahsus büyülü ve mahrem edalarıyla bizlere, arzu ve ihtiyaçlarımızın yerine getirileceği koyları gösterir.. ve oralara ulaşma yollarını fısıldar. Gündüzler, hemen her zaman canlı, fakat yumuşaklardan yumuşak, bir hayli sesli, ama sımsıcak bir esintiyle gelir, bizi kucaklar, en az günde beş defa namaz ve niyazdan fışkıran bir lezzetle kendilerini hissettirir, sonra da gurubun tüllenen renkleri arasında henüz bitmemiş bir faslı, daha sonra gelip tamamlama vadiyle son gülücüklerini başımıza boşaltır öyle giderler. Akşamlar, her zaman bir şölen ihtişamıyla ufukta belirir, hem beden hem de ruhlarımıza ait iç içe işlerle alâkalı bir sürü telaşla kendilerini duyurur, her yanımızı iftar ve teravih heyecanıyla sarar, bize gizli bir âlemin kapısının önünde bulunduğumuzu ihsas eder, gönüllerimize aşk kıvılcımlarının yanında vuslat heyecanları da üfler ve ruhlarımıza mü'mince yaşamanın bütün zevklerini duyururlar. Geceler, bir sessizlik büyüsüyle ufkumuzu tutar, bize Yâr'la halvet olma duygusunu fısıldar, aşkın yaşama yollarını gösterir ve duyabilenler için Cennet nağmelerinden besteler sunarlar. Bizler her zaman, gecelerin ne dediklerini anlamasak da, onlar hep bir şeyler söylemeye devam ederler. Bu sözler, bazen halka halka birbirine eklenerek öyle edalara ulaşır ki, bütün bütün kör ve sağır olmayanlar, bu harfsiz ve kelimesiz hutbeler karşısında dillerini tutar, hayret murâkabesine dalarlar.
Bizim hislerimiz, bizim düşüncelerimiz ramazana bağlı olarak değişip derinleştiği gibi, ramazan da, bizim hülyalarımız ve bizim tasavvurlarımızla farklı mânâlara, farklı muhtevalara ulaşır ve hislerimizin, fikirlerimizin derinliğiyle mebsûten mütenâsip (doğru orantılı) o kadar beliğ şeyler söyler ki, onun îrad ettiği o muttasıl hitabeleri, hiçbir hatip, hiçbir edip, hiçbir mütefekkir ve hiçbir filozofun eserinde görmek mümkün değildir. Ne var ki, onun bu derin ve muhtevalı sözlerindeki inceliği kavramak için de İslâm'ın dilini anlamaya ihtiyaç vardır. Bu dili tam anlayabildiğimiz takdirde ramazan, gecesiyle-gündüzüyle, orucuyla-teravihiyle o kadar gönüllerimize nüfuz eder ve benliğimize işler ki, ruhumuz ondaki derûnî sesleri-solukları, minarelerden yükselen ezan ve temcitler gibi duymaya başlar; başlar da artık his, şuur ve hülyalarımızdan örülmüş böyle bir dünyadan ayrılmayı asla düşünmeyiz.
- tarihinde hazırlandı.