İkinci Sefer
İkinci sefer; kalp ve kafadaki müteferrik bilgi ve sezgilerden sıyrılarak marifet ufkunda vahdete yürümek ve tevhid zevkini letâifiyle de ifade etmekle gerçekleşir ki, bunu da "seyr fillâh"ın mukabili sayabiliriz. Sâlikin esmâda Müsemmâ-yı Akdes'i duyması; duyup kendini sıfatların vesâyetinde hissetmesi ve acz u fakr yörüngesinde "el-fakru fahrî" deyip, bir "vâhid-i kıyâsî" mülâhazasıyla kendi ufkunda O'na yürümesi, O'nu duyup, O'nu bilip, O'nu söyleyip, zevken O'nun maiyetine bağlanmasından ibarettir. Biz, bu mertebeye "seyr fillâh" dedik ama, bazıları ona, "seyr bi'l-Hak" demeyi daha uygun bulmuşlardır. İşte böyle bir şâhikaya ulaşan gönül eri, esmâ ufkuda sıfat adesesi ile sürekli bu ufkun verâsını ve verâların verâsını izlemeye, gözlemeye alır ve "lâtife-i Rabbâniye" ağını gererek, gece-gündüz hep esrar avlar. Tıpkı günebakan çiçekleri gibi, gönül gözleri belli bir ufukta, vicdanen bir alış-veriş içinde ve bulunduğu ufkun mehâbetiyle oturur kalkar ve tir tir titrer. Bu mertebedeki bir sâlikin umûmî ahvâlinden her zaman: "Onlar, Rablerine döneceklerinden emin ve kalpleri tir tir titreyerek verdiklerini verirler. İşte bunlardır hayra koşan ve yarışı kazananlar!" hakikatı nümâyândır.. ve o, gözlerini varlığa çevirince hep esmâyı görür; varlık ötesini mülâhazaya alınca da hayrete varır.
"Esmâyı müsemmâdan gayrı göremez ârif;
Esrâra olur vâkıf derviş-i pîr-i geylan.." (M. Lütfü)
- tarihinde hazırlandı.