Enfâl, 8/45
يَا أَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا إِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
"Ey iman edenler! Herhangi bir muharip topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok çok anın ki başarıya erişesiniz." (Enfâl sûresi, 8/45)
Evvelâ, buradaki "Allah'ı zikir" kaydından şunlar anlaşılabilir:
1) Normal gündelik hayatta, hususiyle de düşmanla mücadele anında kalben hiç gafletin olmaması vurgulanmaktadır ki, kalben gaflet içine giren herkese bu husus sık sık hatırlatılmalı ve uğrunda mücahede ettiği Rabbini hem kalben hem lisanen anması sağlanarak, insanların ölüp öldürüldükleri yerler bile birer kudsî mâbed hâline getirilmelidir.
2) Zikir, aynı zamanda savaş esnasında "ALLAH, ALLAH, ALLAH" diye bir haykırmadır ve böyle bir tavır karşı tarafın moralini olumsuz olarak etkilemede çok önemlidir.. ve tabiî Müslüman cephenin de moralini yükseltme, onlara aşk u şevk pompalamada da... Rica ederim, günümüzde dilin ucuyla, mücerret "Allah, Allah" deme, eğer bizde gerilim, düşmanda korku hâsıl ediyorsa -ki, mutlaka hâsıl ediyor- kalbten coşup gelen ve şuurluca yapılabilen bir zikrin, insana neler kazandıracağı düşünülsün...
3) Zafere ermenin Allah'ı zikir ve sebat u devama bağlanması hususuna gelince, o ayrıca üzerinde ciddî olarak durulması gereken bir husustur.
Demek ki burada, düşmanla karşılaşan mü'minlere düşen, birbirinin mütemmimi önemli iki husus var:
1) Kemmî ve keyfî buudları ne olursa olsun herhangi bir muharip güçle karşılaşıldığında, evvelâ sabr u ikdam ve sebatla kendi cephemizin moralini yükseltmek, kararlılığımızı göstermek. Sâniyen, akıllıca ama fevkalâde atak, cesaretli ve azimli görünerek karşı tarafta psikolojik sarsıntı ve çözülmeler meydana getirmek...
2) Allah'ı çok zikrederek kendi ruh kıvamımızı sağlamak, O'na güvenin hâsıl ettiği görüntü ile karşı tarafı temelden sarsacak bir fütursuzluk sergilemek ve kendi aramızda karşılıklı aynı şeyleri tekrar ederek davranışlarımızın ritmini kalb balansına göre ayarlamak...
Evet bütün bunlar önemli birer başarı anahtarı olsa gerek. Aksine sabr u sebat gösterilmeden, ilâhî âdete göre başarı elde edilemeyeceği gibi Allah anılmadan gafilane vuruşmalarla da zafere erilemez; erilse bile sevaba nail olunamaz. Dolayısıyla da böyleleri için uhrevî felah söz konusu olamaz.
Öyle ise hak yolundaki mücahit ve muharipler, şartlar nasıl olursa olsun bir taraftan azm ü ikdam içinde olmalılar, diğer taraftan da hep Allah'a yönelip O'nu anmalı, kalbinin bütün safvetiyle en güçlü olduğu zamanlarda bile kendi havl ve kuvvetinden teberri ederek O'nu yâd edip O'nun havl ve kuvvetine sığınmalıdır. Ve اَللّٰهُمَّ تَبَرَّأْنَا مِِنْ حَوْلِِنَا وَقُوَّتِِنَا وَالْتَجَاْنَا إِلٰى حَوْلِِكَ وَقُوَّتِِكَ 1 duası mü'minin ağzından düşmemelidir.
[1] "Allahım, biz kendi havl ve kuvvetimizden teberri edip, Senin havl ve kuvvetine sığındık."
- tarihinde hazırlandı.