Enfâl, 8/73
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ إِلاَّ تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي اْلأَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌ
"Kâfir olanların da bir kısmı, bir kısmının yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah'ın istediği şekilde olmayı ve böyle olmanın size yüklediği sorumluluğu) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur." (Enfâl sûresi, 8/73)
Bundan bir önceki âyet-i kerime,[1] muhacir ve ensarın akraba olmadıkları hâlde birbirlerine mirasçı olmalarını hükme bağlar. Onun arkasından gelen ve şimdi mealini verdiğimiz âyette ise, Müslüman ile kâfirin birbirlerine mirasçı olamayacağı, kâfirlerin ancak kendi aralarında birbirlerine mirasçı olabilecekleri anlatılır. Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu âyetin tefsiriyle alâkalı beyan buyurdukları bir hadis vardır ki, cidden şayan-ı dikkattir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyururlar ki: "Müşriklerin ortasında oturup duran her Müslümandan ben uzağım. Onların ateşleri ışık vermiyor."[2] Yani inançlarına rağmen tutuşturdukları ateş aydınlık olarak hissedilmiyor ve iki ayrı dünya birbirinden fark edilmiyor. Şöyle değerlendirebiliriz:
1) Çölde ateşin, iz bulmak, yer belli etmek vs. gibi hususlarda çok ehemmiyetli bir yeri vardır. Böyle bir misal, dost-düşman ateşinin tefrik edilememesi açısından değerlendirilebilir.
2) Kâfir ve mü'min ocakları veya ışık kaynakları beraber olursa, birini diğerinden ayırt etmek çok zordur. Hâlbuki mü'minin ocağı ayrı, kâfirin ocağı da ayrı olmalıdır ki, talipler şaşırtılmasın.
3) Ki bu çok daha önemlidir. Mülhit ile mü'min kendi orijinlerini koruyamayıp hoşgörü ve birbirlerini kabulün ötesinde, dinî, millî, ahlâkî, harsî ihtilat içinde olurlarsa, aralarında bulunması gereken metafizik gerilimi kaybederler. Bu hâl ise, zamanla her ikisini de çürütür. Daha çok da kendi dünyasını, tarihî müktesebatı üzerinde inşa edip götürmek isteyeni.
Ayrıca miras hukuku açısından "ihtilaf-ı milleteyn" esasına binaen mü'min-kâfir arasında miras cereyan etmez. Bunu fukahâ diliyle ifade edecek olursak; ihtilaf-ı dâr ve ihtilaf-ı din verâsete mânidir. İnsanî sevgi, alâka ve kucaklamanın yanında eğer çizgiler tam korunamaz, ölçüsüz ihtilatlara girilir ve bir kısım hukukî disiplinler gözardı edilirse, ıslah ümit ettiğimiz iş ve davranışlarda fitneye, fesada sebebiyet vermiş oluruz. Oysaki en büyük fitne ve fesat da, iyilik mülâhazası ve ıslah düşüncesiyle irtikâp edilen fitne ve fesattır. Zira, iyilik niyetiyle yapılan kötülükler sürekliliğe namzettirler.. ve şuursuz kitleler bir kere o işin içine sürüklendikten sonra geriye dönmeleri de çok zordur.
[1] Enfâl sûresi, 8/72
[2] Ebû Dâvûd, cihad 95; Tirmizî, siyer 42; Nesâî, kasâme 27
- tarihinde hazırlandı.