Tevbe, 9/20
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
"İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücahedede bulunanlar, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır." (Tevbe sûresi, 9/20)
Kur'ân-ı Kerim'de bir iki âyet hariç, cihad ve cihadda fedakârlık anlatılırken hep mal, canın önünde zikredilmiştir. Evet, bana öyle geliyor ki, insan hayatta olduğu müddetçe, her zaman malını canından daha aziz bilecektir. Zaten "Malı yolunda öldürülen şehittir."[1] hadis-i şerifi de bir yandan hüküm bildirirken öte yandan insanın, işte bu cibillî ruh hâletini ifade etmektedir. Zaten "Mal, canın yongasıdır." atasözümüz de, aynı hakikatin bir başka şekilde ifadesi değil midir?
Ancak bu arada bazı insanlar da vardır ki, dünyayı kesben değil kalben terk etmişlerdir.. Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman, Hz. Abdurrahman b. Avf gibi. Veya baştan, dünya mal ve mülkü adına onların ellerinde hiçbir şey yoktur. İşte bu gibi kimseler için can önce gelebilir.. tabiî onun gerçek bedeline tam uyanmamışsa...
Evet, iman etme, imanla yer değiştirme ve onun gereklerini yapma, öyle zannedildiği kadar basit bir iş değildir. Yılların vermiş olduğu alışkanlık, o duygu ve düşünce ile içli dışlı yetişme; bir de bunlara fıtrat eklenince, insanın malını-canını bir çırpıda feda etmesi bir hayli zor olsa gerek. İşte Hz. Hamza, Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) amcası, süt kardeşi; o bile bir iki gün tereddüt geçiriyor. Belli ölçüde herkes için aynı olan bir meselede ve böyle ağır bir imtihanda mala, cana takılıp kalanlara kızmak, öfkelenmek yerine, onları yakın takibe alarak ilgilenmeli ve gıyabî dualarla imdatlarına koşulmalıdır.
Evet, iman etme, şeytanın ilk engelini aşmak ise; kavim, kabile, hısım ve akrabaları bırakarak başka bir diyara göç etmek, öncekine yakın güçlü bir mâniayı daha aşmak demektir. Yurdunu-yuvasını terk etmekle de kalmayıp gittiği yeni dünyada Cenâb-ı Hakk'ın namının bayraklaşması için mücahedede bulunmak, aşılmaz bir seddi daha aşmak sayılır ki, bunları aşan kendini de aşmış ve kurtuluşa ermiş sayılır.
[1] Buhârî, mezâlim 33; Müslim, iman 226; Tirmizî, diyât 21; Ebû Dâvûd, sünnet 29; Nesâî, tahrim 22, 23, 24; İbn Mâce, hudûd 21
- tarihinde hazırlandı.