Beşerî nazariyeler ve Kur'ân hakikatleri
Çeşitli sahalarda ortaya atılan nazariyelerle Kur'ân'ın ortaya koyduğu hakikatler arasında benzerlik, tevafuk hatta ayniyet olsa bile, bu tespitleri Kur'ân'ın hakikatleriyle birebir mukayese etmek doğru değildir. Çünkü ilimler onca gelişmelerine rağmen henüz yolun yarısına dahi varmış sayılmazlar. Bu itibarla Kur'ân'ı bilim nazariyelerine bağlayarak "O da tıpkı falan filan ilimler gibi söylüyor." demek yanlıştır.
Gerçi bütün ilimler, Allah'ın (celle celâluhu) insanlığa ilhamının bir neticesidir. Münkir dahi olsa, herhangi bir mevzuda onun araştırma yapması, bazı tespitlerde bulunması, Cenâb-ı Hakk'ın ona bir çeşit ilhamı sayılır. Düşünce, tefekkür ve ilmî araştırmaların bir hikmet-i vücudu vardır. Mücerret olarak sadece tefekkür ve araştırma mutlak hakikati bulma mevzuunda kâfi değilse de, ona ulaşmaya birer vesiledirler. Allah (celle celâluhu), ilmi de onunla alâkalı araştırmaları da bir hakikat ve bir kıymete bağlamıştır. İster münkir ister mü'min kim olursa olsun, gayret ve cehd sarf ederek onu elde etmeye çalıştığı ve sebeplere riayet ettiği nispette bu husustaki istek ve arzularını elde edebilmesi âdetullahın gereğidir.
İlim ve Kur'ân, aynı noktaya ayrı ayrı bakan iki göz veya bir gören iki ayrı dürbün gibidirler. Bunlar başta iki ayrı şey olsalar bile bir hakikatin iki yüzü gibidirler. Kâinatı bir kitap, bir meşher, bir saray ve bir bahçe gibi mütalaa ve temâşâmıza sunan Cenâb-ı Hak, Kur'ân'ı da bir tarifname mahiyetinde inzal etmiştir. İnsan, ancak bu iki yüzü ve iki yanı olan fenomen sayesinde hakikate ulaşabilir.
Bugün gelinen nokta itibarıyla bazı ilim dallarıyla Kur'ân hakikatleri arasında bir farklılık söz konusu olsa da bunun sebebi, ilmin hâlâ iyi değerlendirilemeyişi veya bizim Kur'ân'ı yanlış anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Evet, ilim, nâehil ve inançsız insanların elinde kör kalacağı gibi, din de cahiller elinde hep yanlış yorumlanacaktır. Ben şahsen laboratuvarların, sınaî, ziraî, kimyevî ve fizikî araştırmaların, Allah'a gönül vermiş hakikat erlerinin elinde çok farklı şeyler söyleyeceğini düşünüyorum.
Hâsılı, inanan insanların ilim alanında söz sahibi olduklarında, ilimle Kur'ân'ın bir noktada birleştiği görülecek ve işte o zaman bizler de eşyayı olduğu gibi görüp yorumlama imkânını elde edeceğiz. Ne var ki şu anda miyop bakan ve renk körü olan çoğumuzun ciddî bir ameliyat-ı ruhiyeye ihtiyacımız olduğu da bir gerçek. Gönüller imana açılmadıkça ne ilmin ne de insanın ve insan cemiyetlerinin dengeli düşünmesi mümkün değildir.
Burada bir kısım nazariyeler arz edilirken kesinlikle Kur'ân'ı ilmin vesayetine verme gibi bir düşüncemiz olduğu zannedilmemelidir. Aslında Kur'ân böyle bir vesayetten müberra ve münezzehtir. Bunun tam aksine biz, ilmin doğru yorumlanması ölçüsünde Kur'ân'a yaklaştığını göstermeye çalışıyoruz. İlk hilkat, göklerin ve yerin yaratılması, küre-i arzda hayata müsait bütün şartlar hazırlandıktan sonra ilk canlı ve ilk insanın yaratılması, dünyanın yuvarlaklığı ve hareketi, dağların faydaları gibi konularda epistemolojik mülâhazalarla Kur'ân'ın sunduğu hakikatlere beraber bakmaya çalışıyoruz ki, bu da ele alınan konuların bilgi ve mârifet nazariyelerine uygun bir çizgide götürülmesi demektir.
- tarihinde hazırlandı.