Dağların hareketi
Dağların, bulutlar gibi yürümesi ve hareket etmesi öteden beri çok farklı yorumlanagelmiştir. Mevzuyla alâkalı âyet-i kerimede meâlen Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللّٰهِ الَّذِۤي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ
"Sen dağları görürde onları yerinde duruyor sanırsın. Oysa onlar, bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sun'-u rasîn ve bedîidir." (Neml sûresi, 27/88)
Burada esaslı bir nükte var; o nazar-ı itibara alınmazsa, âyet yanlış anlaşılabilir. Evvelâ, bu âyet, ancak yirminci asırda anlaşılan önemli bir hakikat ki, kıtaların daha önce bitişik oldukları ve milyonlarca yılda birbirlerinden yavaş yavaş uzaklaşma neticesinde bugünkü hâli aldıklarının işareti sayılabilir. Nitekim kıta levhalarının, magma üzerinde yüzdüğü ve bir taraftan magmaya dalıp erirken, diğer taraftan yeni malzemenin yerin derinliklerinden çıkarılıp katılaşması ve kıtalara eklenmesiyle her yıl santim santim hareket ettiği artık bilinen bir gerçektir.
Diğer bir tevcih de şu olur: "Toprağa dâyelik yapan dağlar, zamanla eriyerek toprak hâline gelir ki, bu hâlleriyle onları yürüyor kabul etmek mümkündür. Buna göre bir gün dağlar eriye eriye yok olup giderler de böylece câmid olmadıkları ortaya çıkmış olur." Bu da farklı bir yaklaşım tarzıdır.. ve tenkit edilebilir.
Bu mevzuda, daha değişik şöyle bir tevcih de söz konusu olagelmiştir. İhtimal, cüz zikredilip küll murad edilmekte veya tâbi nazara verilerek metbûun durumu vurgulanmak istenmektedir. Ancak küre-i arzın bu hareketi, onun dışına çıkılmadıkça hissedilmemekte ve üzerindeki müşahide de sanki hiç hareket etmiyor gibi gelmektedir. Gerçi dağlar da tıpkı küre-i arz gibi bize hareket etmiyor gibi görünmektedirler ama onlar, Kur'ân'ın ifadesiyle "Bulutların yürümesi gibi yürümektedirler."
Burada âyet, dağların hareketini nazara vererek cüz'ü zikirle küll'ü murat etmiştir. Yani dağlar zikredilmiş ama dağları sırtında taşıyan küre-i arz (dünya) kastedilmiştir. Çünkü küre-i arz, gerçekte dağlardan başka bir şey değildir. Zira dağlar, içte arzın merkezine doğru sarktığı gibi, dışta da zirveler meydana getirmekle arzın esasını temsil etmektedirler. Bu itibarla Kur'ân'ın dağların hareket ettiğini ifadesinden, küre-i arzın hareketini anlamak mümkündür.
Ayrıca burada şöyle bir yaklaşım da söz konusu olabilir: Bir geminin uzaktan ilk defa direklerinin gözükmesi gibi küre-i arza uzaktan bakıldığında, onun direkleri mesabesinde olan dağlar gözükür. İnsan, bir füze içinde küre-i arzın hareket çizgisini izleyecek olursa onun bir Mevlevi gibi hem kendi etrafında hem de güneşin çevresinde delice döndüğünü müşâhede eder. Ne var ki burada yine insanın en fazla dikkatini çeken şey dağlar olacaktır. Zannediyorum bu da vâki ile çelişmeyen, hatta tam örtüşen farklı bir yorumdur. Kur'ân'ın böyle bir meseleyi bahse konu etmesi onu, hassasiyet ve dikkatle üzerinde durulması gereken bir mevzu hâline getirmiştir.
Bütün bunlardan başka dağlar, bir gemiyi yerinde tutmak için demir atma ne ise arz için de iç ve dış pek çok faydalarının yanında arızasız aynı vazifeyi görmektedirler. Onlar yerinde arzın merkezinden yürür, yerinde de deniz gibi bir ortamdan yükselerek sağlam birer direk gibi arzı ve arzdaki her şeyi kucaklarlar. Zemin sarsıntılardan kurtulur ve sabitleşir; canlı-cansız her şey emniyetli bir gemide seyahat ediyor rahatlığına erer.
Evet, dağlar, kütle ağırlıklarıyla, arzın içine doğru baskı yaparak büyük ölçüde yüzey tabakayı dengeler ve kendi çerçevesinde yerkürenin âhengini sağlarlar. Küre-i arzın ömrüyle mütenasip olarak, bu âhenk yeni bir âhenk adına bozulma sürecine girer; yerkabuğu yeni şekiller almaya başlar ve derken tekerrür devr-i daimi işleyerek mevcut zirveler aşınarak yerlerini denizlere bırakır; deniz dipleri de birer ana rahmi gibi dölyataklarında besledikleri dağ malzeme ve materyaline yol verir ve yeni bir tekvînî oluşum sürecine girerler.
Toplumlardaki doğumlar, gelişmeler ve ölümler gibi yer fiziğinde de sürekli gelmeler-gitmeler birbirini takip edip durmuştur. Ancak onlar ihtimal en mükemmele doğru bir seyahat, bir oluşum esprisi içinde bunları gerçekleştirir. Nihayet mükemmellerden daha mükemmele sıçrama sırası gelince, bu küçük küçük gelip gitmeler, tamir ve restorasyon faaliyetleri durur; bu fâni nizam bütün unsurlarıyla sarsılır ve sarsıntıları sarsıntılar takip eder. Evet, "O gün yeryüzünde dağlar da temelden sarsılır; (o koca) dağlar saçılıp savrulan kum yığınına döner." (Müzzemmil sûresi, 73/14) İşte böyle "Yeryüzü dümdüz hâle geldiği, o içinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı." (İnşikak sûresi, 84/3-4) gün yeni bir âlem kurulur; gelip-gitmeler durur ve her şey en mükemmel, en güzel, en bedii şekliyle yerli yerine oturur.
Demek ki, dağların-denizlerin zaman zaman yer değiştirme devr-i daimi eğer bir yürüme ise, bu her zaman en iyiye ulaşma yolunda bir yürümedir. Bütün bu gelip gitmeler, konup göçmeler ayn-ı hayat olan ahirete ulaşma yolunda planlı bir hareketin neticesi ise –ki öyle olduğunda şüphe yoktur– dağların bu seyahati de, iyiye, güzele mükemmele bağlı (ve doğru) cereyan etmektedir ve şayan-ı takdir bir sun'-i ilâhîdir. Zaten Kur'ân, "Bu, her şeyi en iyi yapan Allah'ın işi ve sanatıdır." (Neml sûresi, 27/88) âyetiyle O'nun (celle celâluhu) yarattığı bu şeylerle en mükemmel ve akıllara durgunluk verecek yeni bir yaratılışa ve oluşuma zihinleri hazırlamaktadır.
Burada, bilhassa bir hususa daha dikkatlerinizi arz etmekte fayda mülâhaza ediyorum. Küre-i arzın dışına çıkıp onun hareketini anlama meselesi, Asr-ı Saadet'te bilinen bir husus değildi. Bu âyeti o günün insanı, kendi anlayışlarına göre nasıl anladı, ben onu bilemeyeceğim. Ancak fennin tespitlerini yanımıza alarak daha farklı şeyler söyleyebiliyoruz. Bu arada âyetin ifade ettiği mânâ, bugünün insanının anlayışıyla da sınırlı değildir. Gelecekte bilim, teknik ve teknoloji daha da geliştiğinde, bunlara yeni mülâhazaların ilave edileceği de açıktır. Yeter ki insanlar, Kur'ân'a yönelip, bütün güçlerini onu anlamaya sarf etsinler. Evet, insanlar, onu anlamayı hayatlarının gayesi hâline getirdikleri zaman, Kur'ân'ın keşfedilmemiş daha nice derinliklerinin açılacağı da muhakkaktır.
- tarihinde hazırlandı.