Küre-i arzdaki değişiklik
Küre-i arzla ilgili farklı bir durum da, onun üzerinde meydana gelen değişikliklerdir. Şu âyet, ilmî bir tarzda, icmâlen ve ihbar nevinden, hedefi de tevhid diyebileceğimiz bir üslûpla buna işaret ederek yeni bir sürpriz daha ortaya koymaktadır:
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا وَاللّٰهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِه۪ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
"Bizim, yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah (dilediği gibi) hükmeder, O'nun hükmünü bozacak kimse de yoktur. Ve O, hesabı çabuk görendir." (Ra'd sûresi, 13/41)
Burada ilk olarak âyet, açık bir şekilde küre-i arzın ilk yaratılıştaki hâlinin, şimdiki durumundan farklı olduğunu vurgulamaktadır. Bunu yaparken de insanın dikkatini çekecek bir üslûp kullanarak, "Görmediler mi?" buyrulmaktadır.
Evet, insanlar, teknolojik imkânları kullanıp küre-i arzı inceledikleri zaman ondaki değişikliği bizzat gözleriyle göreceklerdir. Âyet-i kerimedeki مِنْ أَطْرَافِهَا ifadesindeki مِنْ, teb'iz içindir ve bununla ilk defa küre-i arz üzerinde yapılan eksiltmenin, onun her tarafından değil de, sadece bir kısmından olduğu hatırlatılmaktadır.
18. asırdan itibaren değişik uzmanlar, küre-i arz üzerinde, hemen hemen yaptıkları her ölçümde bir değişikliğin meydana geldiğini müşâhede etmişlerdir. Şöyle ki, ölçümlerle küre-i arzın kutuplarda bir basıklaşmanın yanında, karın kısmının şişerek elipsi bir şekil aldığı görülmüştür. Bunu yapan, bunun böyle olduğunu söyleyen hüküm ve hikmet sahibidir. Bizim ve ilim adamlarının yaptığı şey sadece vak'anın raporundan ibarettir. Gerçi müfessirler, bu âyete kendilerine ve devirlerine göre bazı yorumlar getirmişlerdir. Meselâ, İbn Abbas'a atfedilen bir rivayette, âyetteki "eksiltme" ifadesini "yıpranma ve aşınma" şeklinde anladığı nakledilmektedir. Bu anlayışa göre mânâ, "arzın bazı yanlarını aşındırır ve onun şeklini değiştiririz" şeklinde olur ki, bu da, çok erken dönemde, şeyhü'l-müfessirîn İbn Abbas'ın, küre-i arz üzerinde meydana gelen değişikliği asrımıza çok yakın bir tarzda anlamış olduğunu gösterir.
Bazı müfessirler ise âyet-i kerimedeki "eksiltme" ifadesini "nüfusta azaltma yapma, rızıklarının bereketini kesme" mânâsında anlamışlardır ki, bir mânâda bu da dünyanın çapının küçültülmesine yani büzülmesine işaret olabilir. Buna göre şu anda dünya büzülüyor. Yer tarihinde son 250 milyon yılda her 26-30 milyon yılda bir, kıyametvâri dönemlerin yaşandığı, o dönemlere mahsus canlıların bir kısmının nesillerinin tükendiği –bu oran % 90'a kadar çıkabiliyor– dikkate alınırsa, periyodik bir büzülme söz konusu olabilir. Bu durumda uçlarından eksiltme, söz konusu dönemlerde yeryüzündeki hayvan-bitki çeşidi ve nüfusunun da azaldığına bir işaret olabilir.
Gerçi âyet, umumî mânâda bu anlayışların hepsine işaret etse de, ondaki kelime ve lafızlar yerli yerinde takip edildiğinde, buradan kastedilen mânânın daha ziyade günümüzün anlayışına muvafık olduğu görülecektir. Daha önceleri küre-i arzın şekli hakkında isabetli tasvirler yapılmışsa da âyetler, bugünün fen ve teknik gelişmeleri ışığında daha iyi anlaşılmaktadır ve gelecekte de günümüzden daha da iyi anlaşılacağı düşünülmektedir.
"Geceyi gündüzün üstüne O dolayıp örtüyor; gündüzü de gecenin üstüne getirip doluyor." (Zümer sûresi, 39/5), "Gece de, onlar için bir âyet ve emirdir. Biz ondan gündüzü (hayvanın derisinin yüzülüp çıkarılması gibi) sıyırıp çıkarıyoruz." (Yâsîn sûresi, 36/37) gibi âyetlerin yanında وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحَاهَا "Bundan sonra da Allah yeri (belli bir biçimde) yayıp döşedi." (Nâziât sûresi, 79/30) ilâhî beyanı da değişik ipuçları verir mahiyettedir. Bu son âyetin yorumlanmasında arzın yuvarlaklığı üzerinde duran tefsirciler olduğu gibi, yuvarlaklığına rağmen tıpkı düz bir satıh gibi yaşamaya elverişli olduğunu anlayanların sayısı da az değildir. Asrımızın müfessirlerinden bazıları ise دَحَى kelimesinde, deve kuşu yumurtalarını bıraktığı yer anlamına gelen مَدْحَى'dan istidlalle, arzın deve kuşunun yumurtası şeklinde olduğu, yani daha sonraları kutuplardaki basıklaşma sonucu onun elipsileştiği hükmünü çıkarmışlardır.[1]
Bu tevcihlerin hepsinde belli bir hakikat payı olmakla beraber, yine de gerçeği yalnız Allah (celle celâluhu) bilir. Ancak ortada sabit bir husus varsa o da, yeni tespit ve izahların, Kur'â'a muarız bir üslup içinde olmamaları; hatta her yeni keşif ve buluşun, tekvînî emirlere ve onun icmâlen ortaya koyduğu hükümlere daha da yaklaşmalarıdır ki, gerisi teferruat sayılır.
[1] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur'ân Tefsiri 13/6577-6578.
- tarihinde hazırlandı.