Kur'ân'dan psikolojik tahliller
Psikoloji ilmi, davranışlarına bakarak insanın iç dünyasını tanıma ve tahlil etme iddiasında olan bir ilim dalıdır. Bu ilme, bizim tarihimizde önceleri "İlmu'r-ruh" denirdi ve o zaman bu ilim, biraz daha insan ledünniyatını, onun iç âlemini, melekûtî yönünü incelerdi. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar olan son bir-iki asırlık dönemde, "İlmü'n-nefs," son zamanlarda ise "Psikoloji" ve müteakiben "Modern Psikoloji" tabiri kullanılmaya başlandı.
Peşinen ifade edelim ki, ne bizim kendi ulemâmızın kullandığı İlmü'n-nefs veya İlmü'r-ruh ve ne de batılı ifadesiyle Psikoloji, Kur'ân'da arz edilen insan ledünniyatını, onun metafizik anatomisini tam karşılayamamaktadır.
Evet, Modern Psikoloji, geliştirdiği onca sisteme ve metotlu çalışmalara rağmen, Kur'ân'da olduğu ölçüde insanın içine girememiş ve onu tam anlamıyla keşif ve ifade edememiştir. O, bu hususta oldukça yaya kalmakta, hatta yavan durmaktadır.
Bir bütün olarak insan ledünniyatını ele alma, kalbi, sırrı, duyguları ve bugüne kadar henüz keşfedilmemiş latîfe ve hisleriyle onu bir bütünlük içinde tahlile tâbi tutma, kritik etme sadece Kur'ân'a nasip olmuştur. Kur'ân, insanı bütün derinlikleriyle ele alır. Onu bütün gizli ve açık duygularıyla adım adım takip eder ki, bu ölçüde Kur'ân'ın vicdanlara girmesi, insanın letâifini keşfetmesi ve onun her hâline tespit edici bir bakışla bakması, onun Mu'cizü'l-Beyan olduğuna kâfi bir delil sayılır zannediyorum.
Kur'ân'ı dinleyen, onun lafız ve mânâ münasebetlerini yakından takip eden herkes, onun âyetleri arasında kendi ruh hâlini bulur; hatta çok defa kendisinin dahi izahta güçlük çektiği ledünnî ahvalinin şerh edildiğini görür. Tabiî bu biraz da, insanın bütün hissiyatıyla Kur'ân'ın ruhuna nüfuz etmesine ve onun dünyasına sızmasına bağlıdır. Evet, her meselede ona dehalet edip sığınmadan onun içine girmeye imkân yoktur. Ama insan, bir kere de kendine açılan o menfezlerden içeriye girip de onun teşrih masasına uzandı mı; artık ruhuyla, hissiyle, vicdanıyla kendini bir başka müşâhede eder.. evet, Kur'ân, insanla işte bu kadar içli dışlıdır...
Hatta insan, bir âyette kendini görüp bulamasa da, bir başka âyette mutlaka Kur'ân kelimelerinin onun kalbini avucuna aldığını, gönlünü okşadığını ve nabzını tuttuğunu görür gibi olur. Ne var ki, Kur'ân'a tam gönül vermeyenin, onu anlaması ve onda kendini bulup kendini kavraması da çok kolay olmasa gerek. Evet, Allah (celle celâluhu), insanı Kur'ân'da âdeta şifrelemiştir. Bu şifre çözüldüğü an her şey anlaşılacaktır. Kur'ân, şu koca kâinatın en ücra köşelerinde yapayalnız olan insana Allah'ın en büyük bir lütfu, ihsanı ve hediyesidir. İnsan, onunla dostluk kurabildiği takdirde kendini tanır, Yaratıcısına iltica eder ve her türlü yalnızlıktan kurtulur.
Doğrusu insan, ancak Kur'ân'ın içine girebildiği ölçüde onun nasıl bir kitap olduğunu kavrar. Zira Kur'ân, insanla kâinat arasında bir koordinatlar mecmuasıdır. Dahası Kur'ân, insanı dünyaya baktırdığı gibi ukbâya da baktırır. Fenâya ve bekâya mazhar yönleriyle onu cemeder ve bütünleştirir. Maddesinin anatomisini yaptığı kadar, ledünniyatının da anatomisini ortaya kor. İnsanın nasıl bir gelişme ve terakki, ya da düşüş ve tedenni yolu takip ettiğini, şekilden şekle, hâlden hâle, tavırdan tavıra girerken hangi mertebe ve makamlardan geçtiğini ve hisleri, heyecanları ve ruhî referanslarıyla nasıl bir çizelge ortaya koyduğunu bütünüyle Kur'ân'da bulmak mümkündür.
Modern Psikoloji, henüz insanı bu ölçüde tanımaktan çok uzaktır. Şunu da kat'iyen ifade etmeliyim ki Kur'ân'ın, psikolojinin geliştirdiği tecrübî metotlarla kesinlikle alâkası yoktur. Evet, çok defa hayvanlar üzerinde yapılan tecrübelerle, insanı izahta kullanılan prensiplerin, Kur'ân âyetleri ile uzaktan yakından bir irtibatı söz konusu olamaz. Ve psikoloji, ancak ulaşabildiği en son noktalarda ve en doğru tespitlerinde, Kur'ân'ın âyetlerindeki espriyi kavrayabilir.
Burada üzerinde durulacak ve hakkında misaller verilecek olan âyetlere, eskilerin İlmü'n-nefs dedikleri, şimdikilerin ise, biraz da fantastik bir mülâhaza ile "Psikoloji" olarak adlandırdıkları ilmin kıstaslarıyla yaklaşılamayacağının bilinmesi çok önemlidir. Misalleri tahlil ederken işe "ilmî hava" verme gibi indî yaklaşımlara girilmeyecektir. Bu da, Kur'ân'a saygımın gereğidir. Zira Kur'ân, olduğu gibi kendi fıtrî eda ve üslûbuyla arz edilmezse ona gölge düşürülmüş olur. Hele hele henüz kesinlik dahi kazanmamış ölçü ve kıstasları kullanmanın Kur'ân adına nasıl bir cinayet olacağı açıktır. Kur'ân müşâhedeye alınırken, gözlerdeki sun'î çapakların ortadan kaldırılması zarurîdir. Ta ki ondaki parlaklık, aydınlık ve zenginliğin televvün dalga boyu kırılmasın.
- tarihinde hazırlandı.