Efendimizin (sav) Tarifleri İçinde Kur'an-1
Hâris el-A'ver anlatıyor: 'Mescide uğradığımda gördüm ki halk, zikri terk edip malâyâni konularla meşgul oluyor. Çıkıp durumdan Hz. Ali'yi (ra) haberdar ettim. Bana: 'Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?' dedi, ben de: 'Evet' deyince, O: 'Ben, Rasulullah'ın (sav) şöyle ferman ettiğini işitmiştim' dedi: 'Haberiniz olsun, bir fitne zuhur edecek!' Ben hemen sordum: 'Ondan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Rasulü?' Buyurdular ki: 'Allah'ın Kitabı(na uymak)dır. (O öyle bir kitap ki) O'nda, sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler.. ayrıca sizin aranızda, (iman-küfür, taat-isyan, haram-helal vs. nevinden) cereyan edecek ahvalle alakalı da hükümler var. O, hak ile batılı ayırt eden tek ölçüdür ve O'nda her şey ciddidir. Kim bir zâlimden korkarak, ondan kopar ve onunla amel etmezse, işte o zaman Allah da onu helak eder. Kim O'nun dışında bir hidayet ararsa Allah o kimseyi saptırır. Zira o, Allah'ın en sağlam ipi (hablu'l-metin)dir. O, hikmet edalı hatırlatan bir beyan.. ve Hakk'a ulaştıran bir yoldur. O, kendisine uyanları (değişik arzulara takılıp) kaymaktan, kendisini (kıraat eden) dilleri de iltibastan korur. Alimler hiçbir zaman ona doyamaz. Onu çokça tekrar okuyana usanç vermez ve tadını eksiltmez. Onun insanlarda hayret uyaran yanlarının sonu gelmez. O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman, şöyle demekten kendilerini alamamışlardır: 'Biz, doğru yolu gösteren harika ve hiç duyulmadık bir Kur'an dinledik. Biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık.' (Cin, 72/1) O'nun üslûbuyla konuşan doğruyu konuşmuş olur. O'nunla amel eden mutlaka mükafat görür. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur.' Ey A'ver, sen de bu güzel kelimeleri iyi belle.' (Tirmizi, Fezailü'l-Kur'an, 14; Dârimî, Fezailü'l-Kur'an, 1; Ayrıca bkz. Müsned, 1/91)
Hazine ve Cevherler Definesi
Kur'an'ın faziletine dair olan bu hadis-i şerifi, hadis imamlarından Tirmizi, Dârimî ve bir kısmı itibariyle de Ahmet bin Hanbel nakleder. Bu hadis, Kur'an-ı Kerim'in ruhunu, mahiyetini, muhteva ve hususiyetlerini ve onun nasıl bir hazine ve cevherler definesi olduğunu bu ölçüde derin ve özlü ifade edebilen en câmi hadistir. Ne var ki, senedindeki zayıf raviler ve inkıtadan ötürü bu câmi hadis mualleldir. Hârisü'l-A'ver için, Yahya bin Main ve Ahmet bin Salih 'sika' deseler de, Şa'bi onun bir yalancı olduğunu söylemiş, hatta Râfizilikle suçlanmıştır. Ali İbn el-Medînî, Ebu Zür'a ve Ebu Hatim er-Razi de onu yalancılıkla itham etmiş ve rivayet ettiği hadisinin alınamayacağını söylemişlerdir.
Tirmizi, hadisin ancak bu senetle gelen şeklini bildiğini, isnadının meçhul, seneddeki Hâris el-A'ver hakkında da tenkitlerin olduğunu söyler. Ahmet Muhammet Şakir de Müsned'deki rivayeti tahkik ederken, senedinin çok zayıf olduğunu söyledikten sonra Tirmizi'nin rivayeti için de İbni Kesir'in 'Hamza bin Habib ez-Zeyyat'ın rivayetinde teferrüd etmediği' şeklindeki değerlendirmesini naklederek konuyu kapatır. (Tirmizi, Fezailü'l-Kur'an, 14; Müsned, Ahmet Muhammet Şakir'in tahkik ve şerhiyle, I, 473)
Her şeye rağmen, yukarıda ismini verdiğimiz hadis kitapları da, onu rivayet etmede beis görmemişlerdir. Daha sonraları ise, senedindeki zafiyeti belirttikten sonra birçok müellif bu hadisi kitaplarına almada sakınca görmemişlerdir. Hadis, Hilye, el-Fakih ve'l-Mütefekkih, İthâfu's-Sâde gibi kitaplarda nakledildiği gibi, Kurtubi'nin tefsirinde, Begavi'nin Sünen'inde de zikredilmektedir. Bu itibarla da onun ümmetin kabulüne mazhar olduğu söylenebilir. Hatta hadis ilminin büyük otoritelerinden İmam Nevevi gibi zatlar, Kur'an'ı anlatırken bu hadise mutlaka müracaat etmişlerdir.
Bu hadisi, öteden beri bazı hocalarımızdan duymuş olmamız ve konusunda tek hadis olması bizim de ilgimizi çekmiştir. Böyle bir cevher hazinesini taşıyan insanlardan bir tanesinin, bazı hadis imamlarınca mecruh olmasına rağmen biz, hadisin senedindeki zafiyet, metnin parlaklığı ve muhkemata uygunluğu karşısında ona itibar edenlerin yanında olmayı düşündük. Hadis, Kur'an'ı tarif etmedeki câmiiyyeti yönüyle en mühim rivayetler arasındadır. Bu hadisin, 19 madde ihtiva etmesi de ayrı bir hususiyet arz etmektedir.
1. Madde: 'Fîhi nebeu mâ kablekum=O'nda sizden evvelkilerin haberleri vardır.'
Bilindiği gibi biz tarih öncesi dönemler hakkında pek fazla şey bilmeyiz. Tarihî ve arkaik bilimlerinin verilerine rağmen antik dönem hâlâ bizim meçhulümüzdür. Bugün yapılan çok yönlü çalışmalarla bir hayli medeniyet su yüzüne çıkarılmış olsa da -ki Kur'an-ı Kerim'de yer yer, Nuh (as) kavmi, Hud (as) kavmi (Ad), Salih (as) kavmi (Semud) gibi.. milletlerden bahisler açıyor.- yakın tarihe kadar, Âd kavminden, Hz. Salih'in cemaati Semud kavminden bahsedilince, Batılılar dudak büküyor ve konuyu ciddiye almıyorlardı. Oysaki kazılarda Âd da, Tamud adıyla bilinen Semud da, hatta bütün detayları ile Hz. Lut'un kavmi de Sodom, Gomore de ortaya çıkarıldı.
Firavun İbret Vesikası
Keza Kur'an, Firavun'un 'gark' (Kızıldeniz'de boğulmasın)'dan, onun cesedinin dışarıya çıkarılacağından bahseder ki, hem mülhidler, hem de kütüb-ü sâbıka ve sâlife ricali (Tevrat ve İncil ehli) bu haberi hiç de ciddiye almamışlardı. Oysaki Kur'an, 'Felyevme nüneccîke bibedenike=Bugün biz senin cesedini kurtaracağız ta ki sonrakilere ibret olsun' (Yunus, 10/92) demek suretiyle bu meseleyi asırlar öncesinden haber vermişti. Kur'an-ı Kerim, Firavun'un gark olmasını naklederken, öyle mücerred bir tarihsel vakıayı haber vermekle kalmayıp, onun cesedinin, sonraki nesillere ibret olmak üzere denizden çıkarılacağı şeklinde vak'ayı resmediyor. Kur'an'ın bu ilanı karşısında hem o günün müşrik ve mülhidleri, hem de kütüb-ü sâbıka ricali (Ehli Kitap) istihzâî bir tavır takınıyorlardı; ama Kur'an, kendinden emin bir üslupla meseleyi vaz' ediyordu. Sırf bir ihtimal çerçevesinde de olsa, şimdi o ceset İngiltere'de teşhir ediliyor; hem de o ceset diye teşhir ediliyor.
Ümmî Peygamber
Bu misalleri çoğaltabiliriz. Hatta sadece günümüzde yazılan modern tefsirlere bile bakacak olsak, Kur'an'ın çağlar öncesinden haber verdiği tarihsel kavim ve medeniyetlerin, ister arkaik kazılar, ister daha başka yollarla ortaya çıktıklarını görecek ve ürpereceğiz.
Efendimiz (sav) ümmî bir insandı ve hiç okumamıştı. -O ümmiyet başlarımızın tacı olsun. Aslında onun ümmî olması, peygamberliğinin çok önemli esaslarındandır.- Ne Ehl-i Kitap'tan ne de cahiliye döneminde herhangi bir ilim adamıyla görüşmesi söz konusu değildir. Bu, herkesçe müsellem olan bir hakikattir. Yalnız o değil, kendi devrinde başkaları ile görüşenler de O'nun Allah'tan getirdiklerini bilemezlerdi ve O, bunları söylerken herkes hayret ve dehşet içinde O'nu dinlerdi. Bu arada bazıları, bunları birer üstûre kabul edip konuya öyle yaklaşırlardı ki, Hâris bin Nadr da bunlardan biriydi. O, Efendimiz'in anlattığı bu tarihi gerçekler karşısında, İsfendiyar ve Rüstem'in hikayelerini bildiğinden bir alternatif olarak Efendimiz'in karşısına hep onlara ait ustûrelerle çıkar ve zihinleri bulandırmaya çalışırdı.
Gün geldi, onun üstûreleri bir bir unutulup gitti; ama Efendimizin (sav) Kur'an vasıtasıyla anlattığı şeyler parlaklığını daha da artırarak çağımıza kadar geldi ulaştı; gelip ulaşmakla da kalmadı, araştırmacılar için birer ilham kaynağı haline geldi ki, onun başka bir mucizesi olmasaydı, peygamberliğine delil olarak bunlar yeter ve artardı.
O'nun hakemliği ile -inşaallah- bir gün dünyada bütün ahlakî ve sosyal problemlerin aşılacağına inanıyorum. Elverir ki, Kur'an'ı hazmetmiş olanlar, ona sahip çıksın ve ruhuna sadık kalarak asrın idrakine göre onu bir kere daha seslendirsinler. Aslında gelecek adına bunun yapılması zaruridir. İnşaallah, büyük ilim adamları ve düşünürleri, ululazmâne bir gayretle, Kur'an-ı Kerim'in bu mevzudaki muhtevasını bir kere daha gün yüzüne çıkarır ve onun geçmiş gelecek haberlerinin doğruluğu yanında, hakemliğinin ne kadar isabetli olduğu hususunu bir kere daha ispat ederler.
- tarihinde hazırlandı.