Birinci Abant Platformu (16-19 Temmuz 1998)
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği, 'İslam ve Laiklik' konulu toplantı 16-19 Temmuz 1998 tarihleri arasında Abant'ta yapıldı. İlk kez düzenlenen bu toplantıda Türkiye'nin gündemindeki konular konuşuldu.
Türkiye'nin hemen her kesiminden aydınların bir masa etrafında oturup tartışması ve demokratik bir şekilde ortak bir karar üzerinde anlaşması Abant'taki bu tarihi toplantıyla mümkün oldu. Yayınlanan sonuç bildirgesi umulanın üzerinde yankı yaptı.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Demokraside Birlik Vakfı, Hoşgörü Hareketi Derneği, Türkiye Din Eğitim Vakfı, Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı'nın müştereken organize ettiği, 16-19 Temmuz 1998 Tarihinde, Bolu/Abant Palace Otel'de gerçekleşen I. Abant Platformu'nun katılımcıları şunlardı:
Prof. Dr. Mehmet Aydın, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Salih Akdemir, Prof. Dr. Ahmet Arslan, Prof. Dr. Süleyman Ateş, Prof. Dr. Ömer Faruk Harman, Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, Prof. Dr. Ali Gören, Prof. Dr. Burhan Kuzu, Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Prof. Dr. Mehmet Hatiboğlu, Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Prof. Dr. İlhami Güler, Dr. Mehmet Ali Kılıçbay, Doç. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, Doç. Dr. Ömer Özsoy, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu, Prof. Dr. Atilla Yayla, Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan, Doç. Dr. Sami Selçuk, Doç. Dr. Mehmet Paçacı, Doç. Dr. Gülper Refiğ, Doç. Dr. Mehmet Çelik, Hüseyin Gülerce, Levent Korkut, Fehmi Koru, Dr. Nebahat Koru, Av. Kezban Hatemi, Şükrü Özbuğday, Halit Refiğ, Nevval Sevindi, Av. Abidin Sungur, Dr. Cüneyt Ülsever, Dr. Gaffar Yakın, Melih Yürüşen, Rıza Zelyut, Namık Kemal Zeybek, Yahya Akengin, Rıza Akçalı, Mehmet Bozdemir, Ali Bulaç
I. Abant Platformu Sonuç Bildirisi
Biz, özellikle din-devlet ilişkileri ve laiklik ekseninde düğümlenen derin bir bunalım içinden geçtiği görüntüsü veren Türkiye'nin bir grup aydını olarak Abant'da biraraya geldik ve aşağıdaki noktalarda uzlaşmaya varmanın yararlı olacağı üzerinden görüş birliğine vardık.
1. İslam'a göre temel amacı, insanları, dünya ve ahiret hayatında, iyilik, güzellik ve mutluluğa ulaştırmak için yol göstericilik olan vahiy akla hitap eder ve onun tarafından anlaşılıp yorumlanmasını ister. İslam düşünce tarihinde aklın önemini küçümsemeyen bazı anlayışlar olmasına rağmen, hakim çizgi, vahiy ile akıl arasında bir zıtlık bulunmadığıdır. Vahyin anlaşılması ve yorumlanması hususunda her inanmış insana, düşünce gücü ve bilgisi ölçüsünde, sorumluluk düşmektedir. Her mümin aklını kullanmak zorundadır. Hiçbir fert veya zümre dinin anlaşılması ve yorumlanması hususunda ilahi bir yetkiye sahip olduğu iddiasında bulunamaz.
2. İslam'ın ilk dönemlerinde vahiy-hayat ilişkisi çok daha somut biçimde kurulmuş, fonksiyonel akla önem verilmiş, hatta bazı nassların açık ifadelerine rağmen, dinin ana maksatları ve zaruretler dikkate alınarak, hükümlerin farklı yorumları Müslümanları da İslam dünyasının gündelik problemlerini çözüme kavuşturma yetkisine sahiptirler.
3. Son zamanlarda, İslam dünyasında kargaşaya sebep olan kavramlardan birisi de hakimiyet kavramıdır. Kuran açısından bakıldığında, alem üzerinde, bilgisi iradesi, rahmeti, adalet ve kudretiyle mutlak hakim hiç kuşkusuz Allah'tır. Bütün varlıklar da bu külli hakimiyetin altındadır. Müminler için Allah, ahlaki ve sosyal değerlerin öğreticisi ve yol göstericisidir. Fakat bu, 'Hakimiyet' kavramı ile 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' ilkesinde yer alan 'Hakimiyet' kavramı birbirine karıştırılmamalıdır. 'Hakimiyet milletindir' ifadesi, 'Hakimiyet bir ferdin sınıfın, zümrenin tabii ve ilahi hakkı değildir' anlamına gelir, siyasi manada milli iradeyi esas almak ve onun üstünde güç tanımamak demektir.
4. Devlet metafizik veya siyasi anlamda kutsallığı bulunmayan beşeri bir kurumdur. Devlet, bireylerin doğal, insani ilgi ve ihtiyaçlarını yerine getirmek için var olan ereğini ve işlevini bu ilgi ve ihtiyaçlarda bulur. Yaşama, güvenlik, adalet, özgürlük bu ilgi ve ihtiyaçların en temel ve doğal olanlarıdır. Devletin her türlü ideolojiye, inanç ve felsefi görüşe eşit mesafede bulunması gerekir. Devletin totaliter, otoriter, sert, dayatmacı bir resmi ideolojisi olamaz. Yukarıda zikredilen devletin ana görevlerini ifa etmekle sorumlu tüm devlet görevlileri, bu görevlerini milletin emrinde oldukları bilinci ile ve yetki aşımına neden olmadan yapmak zorundadırlar. Demokrasi, insan hakları, özgürlük ve barış içinde yaşama gibi değer ve talepleri bir ideolojinin unsurları olarak görmüyoruz. Devlet, bütün dinlerin inançların ve dini yorumların önündeki engelleri kaldırır. Din ve vicdan özgürlüğünü dini inançların gereklerinin serbestçe yerine getirilmesini herkes için güvence içine alır.
5. İslam'ın demokratik hukuk devletinin, evrensel ve temel değer ve ilkeleri dışında siyasi rejimin ayrıntılarının düzenlenmesinin topluma bıraktığı görüşündeyiz.
6. Devlet, hukuk devleti çerçevesi içerisinde dini inanışlar ve felsefi kanaatlar konusunda tarafsız bir konumda olmalıdır. Vatandaşların inanma veya inanmama haklarını korumalı ve inançlarını hayata geçirmeleri karşısında duran engelleri ortadan kaldırılmalıdır. Laiklik, esas itibariyle bir devlet tutumudur. Laik devlet, dini tanımlamaz, bir din siyaseti de gütmez. Temel hak ve özgürlüklerin tanımı ve sayımında, laikliğin kısıtlayıcı bir ilke olarak yer almaması gerekir.
7. Türkiye'nin bir kısım güncel sıkıntılarının kaynağında, vatandaşlarının yaşam tarzlarına müdahale ve bu konudaki hassasiyetleri yatmaktadır. Laiklik din karşıtlığı değildir. Ve insanların yaşam tarzlarına müdahale edilmemesi biçiminde anlaşılmalıdır. Laiklik bireyin özgürlük alanını genişletmeli, özellikle kadına karşı ayrımcılık şeklinde sonuç doğurmamalı, onu kamu alanındaki haklarından mahrum etmemelidir.
8. Türkiye'nin sıkıntılarının aşılması için özgürlükçü demokrasinin kökleşmesi ve sivil toplumun güçlendirilmesinin önündeki engellerin kaldırılması sağlanmalıdır. Vatandaşlar her şeyi devletten bekleme alışkanlığından vazgeçmeli, devlet de vatandaşını vesayete muhtaç görmeyi terk etmelidir.
9. İnsanların dini ve felsefi inanç ve kanaatleri ile inançlarına göre yaşama haklarını kullanmaları; açık ve yasallığını hukukun üstünlüğü ilkesinden alan bir kamu düzeni kuralı olmadıkça kimsenin cezalandırılmasına, kamu görevinden uzaklaştırılmasına, eğitim ve diğer kamu hizmetlerinden yoksun bırakılmasına sebep veya gerekçe kılınamaz. Laiklik ilkesi, insan haklarında mutlak eşitlik ilkesi ile adalet ilkesinin tarafsız uygulanmasından hiçbir dini veya felsefi görüşe ödün vermeme anlamında bir anayasal tanıma kavuşturulmalı, ikinci aşamada da bütün mevzuat gözden geçirilerek, vatandaşların ciddi boyutlara varan endişe ve ızdırapları giderilmelidir.
10. Biz, Abant'da toplananlar şuna inanıyoruz: İnsanların değişik görüş ve eğilimlerinden olmaları, farklı yaşam tarzlarını tercih etmeleri, ülke yararını gözeten sağlıklı kararlar almalarına engel değildir. Sorunlarımız, ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, vatandaş inisiyatifleriyle çözülebilir. Din-devlet ilişkileri üzerinde üç gün süreyle yürüttüğümüz tartışmalar sonunda ulaştığımız sonuçların bütün Türkiye'nin ortak özlem ve beklentilerine cevap vermeye yardımcı olacağına inanıyoruz.
- tarihinde hazırlandı.