• Anasayfa
  • Herkül Nağme - Fethullah Gülen Web Sitesi

10. Nağme: Bana dostumu gösterin!..

Fethullah Gülen Hocaefendi bir hatıra anlatırken “Çok kıymetli bir insandı; hayatta mı acaba, çoktandır haber alamadım?” diyerek Muzaffer Deligöz beyi sordu. Arkadaşlarımızdan biri hemen elindeki Ipad’le internete girip o büyüğümüzün fotoğrafını buldu ve Hocaefendi'ye gösterdi. Zat-ı alileri memnuniyetle fotoğrafa baktıktan sonra “Bu aletlerin ne de çok maharetleri var” deyip tebessüm etti.

Akabinde birden duygulu ve hüzünlü bir ses tonuyla “Hacı Kemal de var mıdır onda, onu da gösterebilir misin?” dedi. Arkadaşımız kısa bir araştırmadan sonra Hacıata ile ilgili bir belgesel bulup Ipad’i Hocaefendi'nin sehpasına koyuverdi. İşte ekteki bir dakikalık görüntüde bir vefa âbidesinin eskimeyen bir dostuyla -bir nevi- hasret gidermesine şahit olacaksınız:

11. Nağme: Ceyşu’l-usret (zorluk ordusu) ve Arafat-Müzdelife vakfeleri

Tevbe Sûresi 117. ve 118. ayetlerin tefsirlerinden birkaç nükte ile fıkıh dersindeki açıklamalardan oluşan 9 dakikalık bu ses kaydında şu soruların cevaplarını bulacaksınız:

  •  Tebük Seferi’nde Ceyşu’l-usret (zorluk ordusu) ne haldeydi?
  •  Sefere çıkmayıp geride kalan üç sâdık mü’min ve tevbelerinin bu sûrede anlatılmasının hikmeti nedir?
  •  O üç kişinin bekleme süreleri olan elli küsur gün ile “erbain” arasındaki en büyük fark adına neler söylenebilir?
  •  Arafat ve Müzdelife vakfelerini mü’minler nasıl değerlendirmelidir?

 

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

14. Nağme: Sâdıklarla beraber olun!

Tevbe Sûresi’nin 119. ayetinde -meâlen- “Ey iman edenler! Allahın emirlerine karşı gelmekten sakınıp takvâ dairesine girin ve her haliyle dürüst sadıklarla beraber olun!” buyuruluyor.

Bu 4 dakikalık ses kaydında mezkur ayetle alâkalı bazı latif yorumları ve şu soruların cevaplarını dinleyebilirsiniz:

  •  Sâdıklar kimlerdir?
  •  Beyaz yalan (!) söylenebilir mi?
  •  Kendisine süt ikram edilen kadınların “iştihamız yok” demeleri üzerine Peygamber Efendimiz’in ikazı nasıl olmuştur?

 

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

15. Nağme: İman artar ya da eksilir mi?

Tevbe Sûresi’nin 124. ayetinde -meâlen- “Yeni bir sûre indirildiğinde onlardan bazıları, ‘Bu inen kısım hanginizin imanını artırdı acaba?’ diyerek vahyi küçümserler. Ama bu, iman edenlerin imanını, yakînini artırır ve onlar sevinip birbirlerini müjdelerler.” buyuruluyor.

Bu 04:52 dakikalık ses kaydında, zikredilen ayetle alâkalı bazı nükteleri ve şu soruların kısmî cevaplarını bulacaksınız:

  •  İmanda artma ya da eksilme nasıl olur?
  •  Halktan bazı kimselerin imanı âlimlerin imanından daha kuvvetli olabilir mi?
  •  Zamanın ve şartların getirdiği ziyade sorumluluklar söz konusu mudur?

 

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

159. Nağme: Suriye ve Filistin’deki acıların bitmesi için çalınması gereken kapı

159. Nağme: Suriye ve Filistin’deki acıların bitmesi için çalınması gereken kapı

İslam dünyası adına buna (içten yakarışa ve şuurlu duaya) çok ihtiyaç var. Suriye’deki problemi çözemezsiniz siz.. Filistin’deki problemi çözemezsiniz, Allah’ın inayeti olmazsa. Bu açıdan da sürekli duaya kilitlenip Cenab-ı Hakk’a tazarru ve niyazda bulunmak lazım. Arkadaşlarımız her gece kalksınlar, teheccüd kılsınlar. Alsınlar ellerine bir dua mecmuası.. el-Kulubu’d-Daria’yı mı alırlar, kendilerinin okudukları bir duayı mı alırlar.. başlarını yere koysunlar.. Çocuğu kuyuya düşmüş bir insanın kuyunun başında sızlaması gibi.. doğum esnasında hanımının iniltileri karşısında ona dua eden bir insanın kelimeleri şuurla söyleyişindeki edayla bir dua.. bir tazarru.. bir niyaz!..

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

16. Nağme: İnsanlığın İftihar Tablosu

“Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki zahmete uğramanız ona ağır gelir. Kalbi üstünüze titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir. Buna rağmen aldırmaz, yüz çevirirlerse, ey Rasûlüm de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın sahibidir.” buyuruluyor.

Bu 04:29 dakikalık ses kaydında, zikredilen ayetlerle alâkalı bazı nükteleri ve şu soruların cevaplarını bulacaksınız:

  •  Cenâb-ı Hak, İnsanlığın İftihar Tablosu’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) hangi sıfatlarla anlatıyor?
  •  Allah tarafından sevilmenin en önemli vesilesi nedir?
  •  Peygamber Efendimiz’in sıfatlarının anlatıldığı ayet-i kerimeden hemen sonra “Arş-ı Azîm” ifadesinin zikredilmesinde nasıl bir mesaj vardır?

 

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

17. Nağme: Elif, Lâm, Râ'nın sırrı nedir?

Yûnus Sûresi’nin 1. ve 2. ayetlerinde -meâlen- “Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar o hikmetli kitabın âyetleridir. ‘İnsanları uyar! Müminlere, Rabbilerinin üstün sadakat makamı vereceğini müjdele!’ diye içlerinden bir insana vahyetmemiz insanların çok mu tuhafına gitti? Onun için mi kâfirler, ‘Besbelli ki bu, sihirbazın teki!’ dediler.” buyuruluyor.

Bu 6 dakikalık ses kaydında, zikredilen ayetlerle alâkalı bazı nükteleri ve şu soruların cevaplarını bulacaksınız:

  •  Yûnus Aleyhisselam’ın kavmini diğerlerinden ayıran özellik neydi?
  •  “Elif, Lâm, Râ” bir şifre midir? Hangi manalara gelir?
  •  “Mak’ad-ı sıdk” ne demektir; müfessirler “üstün sadâkat makamı” şeklinde tercüme edilen bu ifadeyi nasıl anlamışlardır?

 

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

18. Nağme: Peygamber, ilimlerin kâfiyesi ve bahar

Yûnus Sûresi’nin 3. ve 4. ayetlerinde -meâlen- “Sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arşı üzerinde hükümrân olan, her işi yerli yerince çekip çeviren Allah’tır. Kendisinden izin çıkmadıkça, O’nun katında hiçbir şefaatçi iş bitiremez. İşte Rabbiniz, bu vasıflara sahib olan Allah’tır. Öyleyse O’nu bir tanıyarak, yalnız O’na ibadet ediniz. Hâla gerçekleri düşünmeyecek misiniz? Hepinizin dönüşü O’nadır. Bu, Allah’ın gerçek olarak verdiği sözdür. Mahlûkları ilkin O yaratır. Yoktan yaratan yaratıcı, öldükten sonra onları haydi haydi diriltir. Diriltir ki iman edip makbul ve güzel işler yapanları, adaletleri sebebiyle ödüllendirsin. Kâfirlere ise, dini inkâr ettikleri için, içecek olarak kaynar su ve gayet acı bir azap vardır.” buyuruluyor.

Bu 05:35 dakikalık ses kaydında, zikredilen ayetlerle alâkalı bazı nükteleri ve şu soruların cevaplarını bulacaksınız:

  •  Peygamber gönderilmesinin hikmeti nedir?
  •  Natüralist veya materyalistlerin kâinat kitabını doğru okuyamamaları neden kaynaklanmaktadır? Onlar nerede takılıp kalıyorlar?
  •  Hazreti Üstad, ibdâ ve iâde fiillerinin muzari sigasıyla kullanılmış olmasını nasıl yorumlamıştır?
  •  İnsan, bazı niyetlerini gerçekleştirememiş olsa da azim ve himmetinin yüceliği ile ameldeki o boşluklarını doldurabilir mi?

 

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

187. Nağme: Susuz çöllerde su olalım!..

187. Nağme: Susuz çöllerde su olalım!..

Rabbimizin maddî manevî nimetleri ne latif.. Resûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in rehberliği ne hoş.. dinimiz ne güzel.. ve gönüllere gıda hakikatlerin ihlaslı ağızlardan samimiyetle dökülmesi ne şirin

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sözlerini dinlerken eminiz siz de aynı hazzı alacak ve aynı güzelliği paylaşmanın neşvesini tadacaksınız.

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tarif ettiği insanlardan olabilmemiz ve son nefese kadar sabit-kadem kalabilmemiz için dualarınız istirhamıyla arz ediyoruz.

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

188. Nağme: Mehdî enflasyonu, “Kur’an Müslümanlığı” inhirafı ve mahviyet çağrısı

  • Günümüzde büyük iddialarla ortaya atılanların sayısı her zamankinden daha fazla. Adeta mehdi enflasyonu var.
  • Almanya’dan mektup yazıp mehdi olduğunu ve bunu birkaç dakika içinde ispatlayabileceğini iddia eden mehdiyi Almanî!..
  • İmkanı varsa boyunuzu aşkın kitaplar yazın -Allah aşkına- altına imzanızı atmayın; “bir meçhul yazdı” deyin.
  • 22 yaşında bir genç hem Hasanî hem Hüseynî olduğunu söyleyip büyük iddialarda bulununca Hocaefendi ona tevazu ve mahviyeti anlatıyor. O genç, odadan çıkarken, anlatılan onca hakikati hiç duymamışçasına “Bu mevzuda size seçme hakkı vermemişlerse ne yapacaksınız!” diyor.
  • Şeytan, düdük haline getirilecek, öttürülecek insanları yer yer dudaklarına götürüyor, üflüyor. Şeytanın düdüğü insanlar.. dudaklarına götürüyor şeytan, onlara üflüyor; onlar da etraflarında buldukları dini bilmeyen safderunları kandırıyorlar.
  • “Kur’an Müslümanlığı” diye bir sapıklık çıktı. Usulüddin ulemâsı, “Hadisin Kur’an’a ihtiyacından daha fazla Kur’an’ın hadise ihtiyacı vardır” diyorlar. Zira, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz sadece bilinmezleri bildiren, idrak edilmezleri ruhlarımıza duyuran bir tarif edici ve bir muallim-i ekber değil, aynı zamanda dinî hükümleri tebliğ, insanî değerleri talim ve ahlâkî esasları temsil yanı itibarıyla muvazzaf bir müşerri’, bir kanun vazıı ve hakikatler hakikatinin bir kavl-i şârihidir.

Bu nağme ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

195. Nağme: Sulh hayırdır, hayır sulhtadır!..

Bildiğiniz gibi, “sulh” kelimesi, ıslah etmek, onarmak, anlaşmak, barışmak ve fesadı ortadan kaldırmak mânâlarına geliyor. Herhangi bir anlaşmazlığı gidermek için iki kişi veya iki taraf arasında yapılan sözleşmeye de “sulh” deniyor.

Fethullah Gülen Hocaefendi, dün ve bugün sulh mevzuu üzerinde durdu. “Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden ve kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, bazı fedakârlıklarda bulunarak sulh olmak için gayret göstermelerinde mahzur yoktur. Sulh hayırdır (elbette daha hayırlıdır.)” mealindeki (Nisâ, 4/128) ayet-i kerimenin her zaman için sulh yolunu gösterdiğini; ayetin belli bir hadise ile alâkalı olmasının, onun manâ ve kapsamının da hususi kalmasını gerektirmeyeceğini; İslam’da sulhun esas ve “Sulh mahza hayırdır” ilkesinin umûmî olduğunu vurguladı.

“Kur’an meseleyi en küçük daire olan aileden başlatarak orada sulhun hayırlı olduğunu söylemiştir. Demek ki, sulh kasaba dairesinde evleviyetle, şehir dairesinde evleviyetle, devlet dairesinde evleviyetle ve cihan dairesinde evleviyetle hayırlıdır. Hangi dairede olursa olsun sulh-u umumîyi temin etmeye çalışmak ve barış içinde beraberce yaşanabileceğini ortaya koymak lazımdır.” diyen Hocaefendi, Alevî Sünnî, Kürt Türk, Laz Çerkez şeklinde bölünüp parçalanmak istenen insanımız arasında sulh temin etmek için de elden gelen her şeyin yapılması, gerekirse kan kusulması ama “kızılcık şerbeti içmiştim” denilmesi gerektiğini ifade etti.

“Milli onur, milli gurur ayaklar altına alınmama kaydıyla, o mefkureye saygı devam ettiği müddetçe -bence- el de öpülebilir, etek de öpülebilir. Heyet-i İslamiye, heyet-i milliye arasında huzurun temini adına katlanılabilecek her şeye katlanmak lazım. Hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır.” tespitinde bulunan muhterem Hocamız Hudeybiye Anlaşması’nı anlatarak meseleyi misallendirdi. Öncesi, sonrası ve müminlere çok ağır gelen şartlarıyla Hudeybiye’yi özetleyerek, bu tarihi musalahayı siyer felsefesi açısından değerlendirip günümüze bakan yanlarını ve bizim ondan almamız gereken ibretleri dile getirdi.

Fethullah Gülen Hocaefendi sözlerine şöyle devam etti: “Bize ters gelen bazı şeyler olabilir; ‘Keşke şu görüşme olmasa.. şu anlaşma olmasa.. şu uzlaşma olmasa.. biz Türk milleti.. şöyle onurumuz var, böyle gururumuz var; boyun eğmesek.. bazı şeylere evet demesek’ denilebilir. Muhtemel o türlü şeylerle bazı problemler çözülecekse, işte o Hudeybiye Sulhu mülahazasıyla, Hudeybiye Sulhu’ndaki mantık ve muhakemeyle, yapılması gereken şey neyse onu yapmak lazım. Güzergâh emniyetini tehlikeye atmamak lazım. Ülkenin parçalanmasına meydan vermemek lazım. Devletimizin bir devlet-i aliyye olması istikametinde yoluna devam etmesini sağlamak lazım. Devletler muvazenesinde muvazene unsuru olmasını sağlamak lazım. Bu kadar vâridâtı, getirisi olan bir şey karşısında bazen kafamıza uymayan şeylere de katlanabiliriz.”

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

198. Nağme: Gerçek “Kur’an Müslümanlığı” nasıl olur?

198. Nağme: Gerçek “Kur’an Müslümanlığı” nasıl olur?

Bir manada, hepimiz Kur’ân müslümanlarıyız. Çünkü, onun nuru sürekli hayatımıza akıyor ve bizi o besliyor. Evet, bizim can damarımız, havamız ve ziyamız Kur’ân’dır. Ebedlere kadar var olabilmemizin temel direği Kur’ân’dır. Kur’ân, bizim şahsî, ailevî, içtimaî, iktisadî, siyasî ve idarî hayatımızı tanzim eden bir kanunlar külliyatıdır; ihtiva ettiği dua, zikir, fikir ve münâcâtlarla seyr ü sülûk rehberimizdir. Dahası Kur’ân, başta Sünnet olmak üzere diğer şer’î delillerin de kendisine dayandığı temel kaynağımızdır.

Ne var ki, günümüzde “Kur’ân müslümanlığı” sözü ile, özellikle Sünnet’i ve diğer edille-i şer’iyeyi dışlayarak İslâm’ı yalnızca Kur’ân’a göre yorumlamayı esas edinen bir anlayış nazara veriliyor. Bu açıdan da, bu tabiri masum bir isimlendirme olarak kabul etmek mümkün görünmüyor.

Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Kur’ân ile nefes alıp verirdi. Ashab-ı Kiram, içinden çıkamadıkları meseleleri hemen Hikmetin Lisan-ı Fasîhi’ne (aleyhi ekmelüttehâyâ vetteslimât) sorarlardı. Peygamber Efendimiz’in bizzat kendisine tevcih edilen pek çok sual, halledilmesi gerekli olan pek çok müşkil, ümmetiyle alâkalı dînî, içtimâî, iktisâdî, siyasî pek çok mesâil vardı ki, Beyan Sultânı, kalb-i pâki ve lisân-ı nezîhi ile onların hepsini cevaplayıp müşkilleri hall, mübhemleri şerheder; Kur’ân ile gelen pek çok mutlak emri takyîd, mukayyedi ıtlâk, husûsîyi ta’mîm, umûmîyi de tahsîs buyurarak, Kur’ân mesajının yanında kendi ifade ve beyanlarının rükniyetini de ihtarda bulunurdu. Mesela; Kur’ân’da mücmel olarak zikredilen namazı bütün rükünleri, şartları, sünnetleri ve âdâbıyla; haccı ifradı, kıranı, temettü’ü ve bütün teferruatıyla; zekâtı nisâbı, nevileri ve edâ keyfiyetiyle ayrıntılı olarak anlatırdı. Kur’ân-ı Kerim’de genel olarak ele alınan mevzuların istisnalarını gösterir; mutlak olarak zikredilen hükümleri takyîd ederdi. Bazen de ayet-i kerimelerde tek kelime ile dahi temas edilmeyen meseleleri müstakilen hükme bağlardı.

Binaenaleyh, ilk asırdan bugüne kadar, Sünnet-i Seniyye, din ve dînî hayata esas teşkil etmesi bakımından hep Kur’ân’la beraber mütâlaa edilmiştir. Öyleyse, ne onu Kur’ân’dan, ne de Kur’ân’ı ondan tecrîd etmek mümkün değildir. Vahy-i gayr-i metluv olan hadisleri devreden çıkarmak ve onları vahy-i metluv olan Kur’ân’dan koparmak da bir yönüyle Kur’ân’ı mehcur (terkedilmiş) hale getirmek demektir. Cenâb-ı Hakk’ın beyanını Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in sünnetini hesaba katmadan ele almak, bir manada, Allah’ın elçisinin vahye dayalı açıklamaları yerine beşerî ve nefsî yorumları ikâme etmek sayılır. Bu aynı zamanda, Kelâm-ı İlâhî’nin, Rasûlullah’a ittiba ile alâkalı emirlerini görmezlikten gelmektir ki, böyle bir anlayışı “Kur’ân müslümanlığı” addetmek de mümkün değildir.

Diğer taraftan, İslam uleması, dînî delilleri iki ana başlık altında mütalaa etmişlerdir: Birincisi; Kur’ân, Rehber-i Ekmel’in söz, fiil ve takrîrlerini ihtiva eden Sünnet, İcmâ (İslam fıkhına ait fer’î bir hükümde, muasır bütün müctehidlerin ittifak etmeleri) ve Kıyas (aralarındaki illet benzerliğinden dolayı, iki şeyden birinin hükmünün mislini diğerine de uygulama) olmak üzere “aslî deliller”dir. İkincisi ise, genel olarak Maslahat, Örf, İstihsan, İstishab, Şer’-u men kablena ve Sahabi kavli gibi şubelere ayrılan “fer’î deliller”dir.

Bütün bu delilleri hesaba katmadan Kur’ân’ı kendi enginliğiyle kavrayamazsınız. Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılması için, onu Sünnet-i Seniyye’nin rehberliğinde okumak gerektiği gibi, ayetlerin tesbitinden onların hakiki manalarının tayinine kadar pek çok meselede o ilk safı teşkil eden ve ilahî takdire mazhar olan Ashab-ı Kiram’ın mütabakatlarına ve onların tefsirlerine vâkıf olmak da lazımdır.

Öyle anlaşılıyor ki, bazıları “Kur’ân müslümanlığı” derken, bir dönemde muannid bir Kur’ân düşmanının, ona karşı dehşetli bir plân çevirmesi, “Kur’ân tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin.” (!) demesi ve onun yerinde okunması için tercümesinin yapılmasını arzulaması misillü gizli bir maksat taşıyorlar. Zâhiren Kelâm-ı İlahî’ye inanıyormuş ve onu takdir ediyormuş gibi görünüyorlar; fakat, sözde Kur’ân dellallığı perdesine sığınarak hadis-i şerifleri, Sünnet-i Seniyye’yi ve sâir edille-i şer’iyeyi metruk kılmak için uğraşıyorlar.

Bütün bu ve benzeri meseleleri nazar-ı itibara alınca, “Kur’ân müslümanlığı” ifadesinin ve bu ifadeyle ortaya konan anlayışın iyi niyete makrun bulunduğunu ve Kur’ân’a saygının ifadesi olduğunu zannetmiyorum. Bu anlayışın temsilcilerinin çoğunun fantezi peşinde koştuklarını, bir lüks zaafına düçar olduklarını ve hatta bazılarının, megalomaniye yakalandıklarını, herhangi bir farklılık ortaya koyarak kendini ifade etme kompleksi yaşadıklarını düşünüyorum.

Ayrıca, “Kur’ân müslümanlığı” diyen kimselerin ortaya koydukları müslümanlık tarifleri ve anlayışları da birbirini tutmuyor. Zaten, duygu duruluğundan ve kalb safvetinden mahrum kimselerin anlayışlarının aynı olması düşünülemez. Çünkü, merkezden ve ana hattan ayrılan kimse, tâli bir sürü yola sapmaktan kurtulamaz. Nitekim, Cenâb-ı Hak, “İşte Benim dosdoğru yolum. Ona tâbi olun. Sakın, sizi Allah’ın yolundan ayıracak başka yollara uymayın.” (En’am, 6/153) buyurmuştur. Evet, Kur’ân-ı Kerim’i ve Din-i Mübin’i, Sahabe-i kiramın anladıkları ve yaşadıkları gibi kabul etmeyenlerin, akla hayale gelmedik patikalara, farklı farklı yollara sapmaları kaçınılmaz olur. Zira, o takdirde herkes kendi kafasına ve hevasına göre uygulamalara dalar, düşünce inhiraflarına kayar.

Hâsılı; asıl “Kur’ân müslümanlığı”, Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) Efendimiz’in, Kur’ân ayetlerinin yanı sıra kendi ifade ve beyanlarıyla da tebliğ ettiği, sonra da İnsan-ı Kâmil oluşuna muvafık bir keyfiyette mükemmel bir temsille ortaya koyduğu ve Ashâb-ı Kiram efendilerimizin de Rehber-i Ekmel’den öğrenip uyguladıkları müslümanlıktır. Selef-i Salihîn tarafından, aslî ve fer’î bütün deliller gözetilerek çerçevesi belirlenen bu İslam anlayışını bırakıp, heva ve hevesine fikir sureti vererek Kelâm-ı İlâhî’ye sahip çıktığını iddia edenlerin yaptıkları, olsa olsa, Kur’an-ı Kerim’i mehcur kılmaktır.

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.